Görüşme Özeti | 1948 yılında İstanbul’da doğan Elif Hüseyin Hasırcıoğlu, konuşmasına ailesinden bahsederek başlamaktadır. Aile bireylerinin Sadi tarikatına müntesip olduğunu belirterek tarikatın Türkiye’ye gelişini ve İstanbul’da yayılmasını anlatır. İstanbul’daki Hasirizade Tekkesi’nin, Mısır’ın Demenhur kasabasında yaşayan Halil Demenhur Nuri isimli zatın İstanbul’a gelmesiyle kurulduğunu belirtir. İstanbul’a gelen bu aile, hasır ticaretiyle uğraşmakta ve saraya hasır satmaktadır. Nur-i Osmaniye’de hasır dükkanları vardır. İlk önce Kasımpaşa’da kurulan tekke daha sonra Sütlüce’ye taşınır. Sütlüce’de kurulan tekkenin tarihi hakkında bilgiler veren Hasırcıoğlu, tekkenin son postnişini Elif Efendi’den bahseder. Tekke 1925 yılında kapatıldıktan sonra Elif Efendi inzivaya çekilir. Hasırcıoğlu, dedesinin vefatından önceki zamanlarından bahseder (07:40). Elif Efendi’nin üç erkek ve üç kız evladı olur. Bu çocuklardan bir tanesi Hasırcıoğlu’nun babası Ahmet Muhtar’dır. Hasırcıoğlu’na dedesinin ismi verilir. Arapça ve Farsça bilen Elif Efendi’nin bir de divanı vardır. Babası İstanbul Erkek Lisesi ve öğretmen okulu mezunudur. Halalarından biri kanun, biri ud çalmaktadır. Yeniden Sütlüce’deki tekkeden bahseder ve evin selamlığındaki odayı anlatır (11:45). Aile terbiyesi hakkında bilgiler veren Hasırcıoğlu, eve gelen tüm misafirlerin ayakta karşılandığını ve her cumartesi akşamı bir ailede toplandıklarını söyler. Eşi Seniha Hanım ile üniversite yıllarında tanışır. Seniha Hanım’ı babası ile tanıştırmak için eve götürür. Bu sırada hasta olan babası, Seniha Hanım’ı ayakta karşılar. Tekkenin sandukalarının olduğu kısmı anlatarak sandukaların kimlere ait olduğunu söyler. Sular kuyudan temin edilmekte, kışın büyük semaverler kullanılmakta ve yaz aylarında bazı yiyecekler kuyuda saklanmaktadır. Hasırcıoğlu, insanların geçmişe özlem duymasını bazı yönlerden olumlu bazı yönlerden olumsuz karşıladığını ve İstanbul’un her döneminin kendine özgü güzellikleri olduğunu söyler (17:30). Eski Ramazan günlerinin ve bayramların kendine has özellikleri vardır. Günümüz ulaşım araçlarıyla geçmişteki ulaşım araçlarını karşılaştırır. Yurtdışına sık sık çıktığını ve her seferinde Türkiye’yi özlediğini dile getirir. Sütlüce’deki 24 odalı evleri hakkında detaylı bilgiler verir. Odalar büyük olduğu için kışın ısınma sorunu yaşanmaktadır. Eskiden İstanbul’un daha soğuk olduğunu belirten Hasırcıoğlu, İstanbul’a Tuna Nehri’nden buzların inmesini de anlatır. Evin selamlık tarafında iki amcası, haremlik tarafında ise babası ve Elife halası yaşamaktadır. Evde bulunan külhanlı hamamdan bahseder. Evlerin temizlenmesi ve bakımı oldukça zordur (24:30). Tekkede iki tane Sakal-ı Şerif vardır. Bu Sakal-ı Şerif’lerden biri Bademli’deki bir camiye hediye edilir. Sakal-ı Şerif dualarını ve ziyaret esaslarını anlatan Hasırcıoğlu, ziyaret sırasında yaş sırasına göre dizildiklerini belirtir. Hasırcıoğlu, ailesinden kendisine intikal eden Sakal-ı Şerif-i Bağlarbaşı’nda, eczanesine yakın bir camide Kadir geceleri ziyarete açmaktadır (30:20). Tekke’de 4 aile oturmakta ve her cumartesi akşamı birinde toplanılmaktadır. Sütlüce’deki esnaftan bahseder ve babası ile bir esnafın arasında geçen diyaloğu anlatır. Mezun olmadan Sütlüce’de bir eczane açar ve bir süre sonra işler iyi gitmediği için bu eczaneyi kapatır. Tekrar dedesi Elif Efendi ile ilgili çevresinden duyduğu anıları aktarır (35:00). Çocukluğunda Hacı Bekir’den alışveriş yaparlar. Ali Muhiddin Bey ile babası arkadaştır. Babası, Ali Muhiddin Bey kendisinden para almadığı için dükkana girmez. Kurban bayramlarında kendi kurbanlarının yanında Ali Muhiddin Bey’in de kurban gönderdiğini ve bunların kesilip dağıtıldığını anlatmaktadır. Tekke mevlitlerine Zeki Altın ve Kani Karaca gibi isimler gelmektedir. Sütlüce sakinlerinin uzun süren ve çok kalabalık olan kandil günlerini beklediklerini belirtir (38:55). Babası, annesi ve halalarının giyiminden bahseder ve aile bireylerinin inkılaplara uyduğunu ifade eder. Sütlüce’ye yapılan hayvan borsası ve mezbaha Haliç’i mahvetmektedir. Haliç’in kirlenmesi ve ortamın değişmesiyle Sütlüce’de oturanlar taşınmaya başlar. Yıllar içerisinde Sütlüce’nin geçirdiği değişimleri anlatır. Sütlüce’den Eyüp’e geçerken kokudan burunlarını kapatmak zorunda kalmaktadırlar. Günümüzde Haliç’e yapılan hizmetlerden bahseden Hasırcıoğlu, geçmişle günümüzü karşılaştırır (43:20). Eyüp ile Sütlüce arasında ulaşımı sağlayan kayıklar bulunmaktadır. Sütlüce’nin yanında Askeri Levazım Okulu ve Bosch fabrikası, Hasköy’de de tersaneler vardır. Eyüp Sultan’ın kalabalık, Sütlüce’nin üst tarafında yer alan Bademlik’in de boş olduğunu ve Kağıthane’nin elektrik fabrikasının kurulmasıyla geliştiğini söyler. Haliç’ten Kağıthane’ye mavnalarla kömür taşınmaktadır. Haliç tıkandığında çamur toplayıcı gelir ve mavnalara yol açılır. Toplanan çamur Sarayburnu’ndan denize dökülür. Bedrettin Dalan zamanında Haliç’te büyük değişiklikler yapılır (49:35). Sütlüce’de bir kayık aldığını ve bu kayığı arkadaşı ile Caddebostan’a götürürken kayığın devrildiğini anlatmaktadır (50:50). Babası 1905, annesi 1914 doğumlu olup Çerkez asıllıdır. Hem annesi Hadiye Hanım hem de babası Ahmet Muhtar Bey öğretmen okulu mezundur. Hasırcıoğlu, babasının ailedeki Mesnevi’yi Konya Mevlana Müzesi’ne bağışladığını anlatır. Babasını ve annesini güzel yaşatamadığı için üzüldüğünü belirtir. Sütlüce değişmeye başlayınca aile Erenköy’e taşınır. Babası 1969 yılında vefat eder ve tekkeye en son büyük amcası defnedilir. Annesinin bu süreçte çalıştığını ancak tayini Anadolu’ya çıkınca mesleğini bıraktığını ifade eder. Babası da 44. İlkokul olarak bilinen Sultanahmet İlkokulu’nda görev yapmaktadır. Babasının meslek hayatından ve işe nasıl gittiğinden bahseder (57:55). Kendi eğitim hayatına değinen Hasırcıoğlu, okula Halıcıoğlu’nda gitmektedir. Sütlüce ve Halıcıoğlu arası boş ve ıssızdır. Okula 20 öğrenci hep birlikte gidip gelmektedirler. Dini eğitimini babasından alır. Üniversitede Orman Mühendisliği Bölümü’nü kazanır ve kayıt yaptırır. Daha sonra kaydını eczacılık fakültesine aldırır. Üniversiteye 1965 yılında başlar. Gençliğindeki Beyoğlu’ndan bahseder ve Olgunlaşma Enstitüsü’nde Zeki Müren’in resim sergisini ziyaret ettiğini anlatır. Öğrencilik yıllarında Emek Sineması’na gittiğini ve dünyaca ünlü sanatçıların Emek Sineması’nda konserler verdiğini söyler. Harçlıklarını biriktirerek bu konserlere gider (01:02:50). Ağabeyi kendi imkanları ile akordeon çalmayı öğrenir. Ağabeyinin ve kendisinin karakterinden bahseder. Ortaokuldayken Sirkeci’deki Türkiye Eczacılar Laboratuvarı’nda, lise yıllarında ise eczanede çalışır. Çocukluk yıllarından itibaren çalışmaya başlar. 41 senedir Bağlarbaşı’nda eczacılık yapmaktadır. Her müşterisini ayakta karşıladığını belirten Hasırcıoğlu, müşterileri ile olan ilişkisine de değinir (01:06:00). 1966 yılında Sütlüce’den Erenköy’e taşınırlar fakat düzenli olarak Sütlüce’ye gidilip tekkeyle ilgilenilmektedir. Tekkenin güzel bir bahçesi vardır. Yıllar içinde tekkede yaşam şartları zorlaştığı için taşınmak zorunda kalırlar. Evin çatısının sürekli aktığını ve çatıda sansarların dolaştığını anlatır. Tekkenin tamir sürecinden kısaca bahseder (01:10:00). Erenköy’de dört katlı bir binada oturmaktadırlar. Semtin genelinde kültürlü insanlar yaşamaktadır. Akşamları Bağdat Caddesi’nde yürüdüklerini ve caddeden Kadıköy-Bostancı tramvay hattının geçtiğini hatırlar (01:12:00). En büyük amcası Süleymaniye Kütüphanesi’nde müdürlük yapmakta ve Arapça-Farsça bilmektedir. Küçük amcası vergi dairesinde müdürdür. Halaları ise eğitimli ev hanımlarıdır. Levent’te oturan halasının her sabah Cumhuriyet Gazetesi okuduğuna değinerek dönemin Cumhuriyet gazetesinden bahseder (01:16:00). Tekkeden en son kendi ailesi ayrılır. Ailesinin siyasi görüşlerinden bahseden Hasırcıoğlu, sağ sol kavramları üzerine düşüncelerini açıklar. Atatürk ile İsmet İnönü dönemini karşılaştırır. Adnan Menderes hükümeti zamanında ülkenin geliştiğinden bahseder. Ayın başındaki sofralar ile ayın sonundaki sofralar arasında çok fazla fark vardır. Adnan Menderes’in maaşlarda iyileştirme yaptığını ve yaşam standartlarının biraz düzeldiğini ifade eder. İsmet İnönü döneminde yaşanan Sultan Ahmet Camii yangınından bahseden Hasırcıoğlu, dönemin siyasi partilerinden ve kendi siyaset anlayışından söz eder (01:21:50). Adnan Menderes’in tekkeyi ziyaretini anlatır. Türkiye’nin gelişim süreci ile ilgili kendi düşüncelerini dile getirir. Adnan Menderes döneminde Beyazıt’ta yaşanan öğrenci olaylarına değinir (01:26:10). O yıllarda Sirkeci’ye vapurla, oradan üniversiteye yürüyerek gidilmektedir. Üniversitede yaşanan siyasi olaylar süresince rektörlük basıldığı ve okul devamlı kapalı tutulduğu için eğitim hayatı sekteye uğrar. 1980 İhtilali’nden önceki süreçte saat 21:00’den sonra sokağa çıkılamadığını ve sürekli silah sesleri duyulduğunu anlatır. Fabrikalarda devamlı grev vardır. 1980 İhtilali olduktan sonra bu çatışmalar ve gerginlikler son bulur (01:30:00). Üniversiteye devam ederken bir yandan da çalıştığı için 2 sene geç mezun olur. Eczacılık Fakültesi'nde pratik dersleri iyiyken teorik dersleri kötüdür. Mezuniyetinden sonra Sütlüce’de ilk dükkanını açar. Bir mesul müdürle ortak olarak açtığı eczaneyi işler iyi gitmediği için kapatır (01:33:20). Eşi 1973 yılında eczacılık fakültesinden mezun olduktan sonra evlenirler. Evlendiği zaman bir laboratuarda çalışmakta ve çeşitli ürünler üretip Anadolu’da satmaktadır. Elazığ’a, Hakkari’ye ve Şemdinli’ye mal satmak için giden Hasırcıoğlu, bu bölgede yaşadıklarına değinmektedir (01:36:20). Eşiyle birlikte 3 sene Konya ilinin Seydişehir ilçesinde çalıştıktan sonra İstanbul’a dönerler. Bağlarbaşı Eczanesi’nin açılışını anlatır. Tekrar üniversite eğitimine değinen Hasırcıoğlu, üniversiteyi bitirme sürecinde hocasına yazdığı mektuptan bahsetmektedir (01:45:05). Bağlarbaşı’nda eczanesini açtığında Fıstıkağacı’nda tek bir eczane vardır. Anadolu yakasında Haydarpaşa Numune Hastanesi ve Göztepe Hastanesi; Avrupa yakasında ise Okmeydanı SSK Hastanesi vardır. Hastanede en az 3 saat sıra beklendiğini ve doktorun odasına 7-8 hastanın aynı anda girdiğini anlatır. İnsanlar, en az 3 saat ilaç kuyruklarında beklemektedirler. O yıllardaki duruma değinerek geçmiş ile günümüzdeki sağlık hizmetlerini karşılaştırır (01:52:00). Türk milletinin ilacı çok sevdiğini, aldığını ama içmediğini ve müzede saklar gibi sakladığını söyler. Özal’ın kurduğu hükümetten bahseden Hasırcıoğlu, ihracata vergi iadesi kanununun nasıl çıkarıldığından söz eder (01:55:00). Marmaris’te geçirdiği bir bayram sırasında Turgut Özal ve Kenan Evren’i görür. Ankara’da bulunduğu sırada Fahri Korutürk ile ilgili yaşadığı anıyı anlatır. Benzin kıtlığı vardır ve benzin kuyruğuna girilmektedir. 1967 Anadol marka bir arabası vardır. Temel ihtiyaç maddelerini temin etmede bile sıkıntı çekilmektedir. Turgut Özal zamanında yazar kasa kullanımı başlayınca vergiler artar. Bülent Ecevit döneminde yapılan zamlardan da bahseden Hasırcıoğlu, Turgut Özal’ın esnaftan oluşan bir kabine kurmasının çok önemli olduğunu düşünmektedir (02: 03:45). Eskiden tereyağını bulmak zordur, gaz hiç yoktur. Margarin ve vita yağı kullanılmaktadır. Cam bardak bile Paşabahçe’den karneyle alınmaktadır. Sirkeci’de Borsa Lokantası, Yeşilköy’de ise Kosova Et Lokantası ve Küçükyalı’da Çamaltı Çay Bahçesi çok meşhurdur. Ulaşım sıkıntısı nedeniyle sosyal etkinlik gerçekleştirmek kolay değildir. Bağlarbaşı’nda yaşayan Ermenilerden bahseden Hasırcıoğlu, Ermeni mutfak kültürüne ve Koço’nun meze dükkanına değinir (02:11:20). Maksim ve Küçükçiftlik Gazinosu dışında Bebek Gazinosu’nda Pazar günleri aile matinesi yapılmaktadır. Bu matinelere Ajda Pekkan, Nükhet Duru, Zeki Müren, Behiye Aksoy gibi sanatçılar gelmektedir. Bülent Ersoy’u ilk olarak Arnavutköy’deki Yıldız Gazinosu’nda dinler ve çok zengin bir repertuarının olduğunu söyler (02:14:10). Eski İstanbul’un güvenli ve yaşanılabilir bir kent olduğunu; göç aldıktan sonra birçok yönden değiştiğini belirtir. İstanbul özellikle Bedrettin Dalan’ın belediye başkanlığı döneminde çok değişir. İstanbul’un belediye hizmetlerine ve belediye başkanlarına değinen Hasırcıoğlu, özellikle Bedrettin Dalan döneminde yapılan faaliyetlerden bahseder (02:18:32). Askerliğini 41 yaşında, Antalya’da yapar. Askerliğini geç yapma nedenini açıklar ve askerlik sırasında yaşadıklarını anlatır (02:25:35). Eşiyle tanışma sürecinden ve dönemin evliliklerinin nasıl gerçekleştiğinden bahseder. Resmi nikahtan sonra imam nikahı kıyılır. Elektrik kullanımını anlatan Hasırcıoğlu, elektrik kontağından çıkan yangınla tekkenin yandığını söyler. Tekkede yer alan eşyalar kurtarılamaz ve yanar. 24 odalı, üç katlı tekkenin nasıl yandığını bir itfaiye görevlisinden dinler ve dinlediklerini aktarır. Yangında sadece kitapların bir kısmı kurtarılır (02:34:20). Yaşadığı evlerden bahseden Hasırcıoğlu, şimdi ikamet etmekte olduğu Nakkaştepe’deki evi alma sürecini anlatır (02:37:30). Eşinden tekrar bahsederek eşinin ve kendisinin din anlayışından ve çocuklarının aldığı din eğitiminden söz eder. Tasavvuf geleneğinden gelen bir ailenin çocuğu olmasına rağmen bu gelenekten faydalanamadığını dile getirir. Son olarak karakterinden, dünya görüşünden ve hayata dair gözlem ve tecrübelerinden bahseder (02:44:06). | tr_TR |