Mustafa Faruk Özbakan ile sözlü tarih görüşmesi 1. bölüm
Görüşülen Kişi
Özbakan, Mustafa Faruk
Görüşen Kişi
Adlı, Ayşe
Hazırlayan/Destekleyen
Bilim ve Sanat Vakfı (BİSAV)
İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA)
Metadata
Tüm öğe kaydını gösterGörüşülen Kişi Künye
23.01.1948, İstanbul; T.C.; Erkek; Emekli Coğrafya Öğretmeni
Özet
Mustafa Faruk Özbakan, 23.01.1948 tarihinde Samatya’da doğar. Baba tarafından birkaç nesil İstanbullu bir aileye mensuptur. Babasından kalma yazılı belgelere dayanarak soy ağacına dair bilgiler verir. Babası 1904 İstanbul doğumludur. Anne tarafı 93 Harbi esnasında Kafkasya’dan göç eder. (03:00). Annesinin akrabaları Akçakoca, Esmahanım köyünde yaşamaktadır. Ailenin Kafkasya’dan göç hikayesini anlatır. Anne tarafından dedeleri Abaza’dır. Küçük yaşlarda babasını kaybeden annesi, anneannesinin ikinci eşi vesilesiyle İstanbul’a gelir (08:15). Balat’ta doğup büyüyen babası, İstanbul’un işgali yıllarında lise eğitimine ara verir. Kurtuluş Savaşı döneminde bir fabrikada çalışır. Savaşın ardından sorgu hakimliği okur. İlk görev yeri Cizre’dir. Babasından dinlediği 1920’lerin Cizre’sini anlatır. Babası, 1964 yılında Maliye Bakanlığı’ndan emekli olur (14:50). Özbakan, babasının yerleşmek için deniz kenarında bir ev aradığını anlatmaktadır. O yıllarda Boğaz kıyılarındaki Arnavutköy ile Samatya aynı değerde iki muhittir. Özbakan ailesi, ulaşım rahatlığı sebebiyle Samatya’yı tercih eder. Narlıkapı Caddesi üzerinde ahşap 3 katlı bir ev alınır. Samatya, çok kültürlü dokusunu muhafaza etmektedir. Özbakan, Ermeni ve Rumlardan oluşan kalabalık bir azınlık grup içinde büyür. Uzun yıllar yaşadıkları evi ve çocukluğunun Samatyası'nı detaylarıyla hatırlamakta ve anlatmaktadır (25:35). Henüz evlerde su yoktur. Su ihtiyacı bahçelerdeki kuyulardan karşılanmaktadır. Buzdolabı öncesinde yiyecekleri soğutmak için bu kuyular kullanılmaktadır (26:15). Evlerinin iç organizasyonunu anlatan Özbakan, 1960’ların İstanbul’unda gündelik hayatın nasıl yaşandığına dair bilgiler verir (27:45). Samatya’da elektrik vardır. Şebeke suyu sonraki yıllarda bağlanır. İçme suyu sokaktan geçen sakalardan alınmaktadır (29:25). İstanbul 1960’larda sur dışına taşmaya başlar. Özbakan, bir komşularının sur dışındaki Beştelsiz’e yerleştiğini hatırlamaktadır (29:55). 1950’lerde kömür tahsisatla alınmaktadır. Özbakan ailesinin yıllık hakkı 1,5 ton kok kömürüdür (32:16). Ev eşyalarına dair bilgiler veren Özbakan’a göre 1960’lı yılların en modern ev eşyası konsoldur. 1960’lı yıllarda ahşap mobilyalar yerini formika ev eşyalarına bırakmaya başlar (36:40). İstanbul göç almaya başlamadan önce Samatya’da memur ve zanaatkarlardan oluşan bir kitle yaşamaktadır. Şehir işçi sınıfıyla göç sonrasında tanışır (38:28). Günlük alışverişler Kumkapı çarşısı ve Samatya pazarından yapılmaktadır. Kumkapı o yıllarda henüz turistik bir bölge değildir. Kıyafet alışverişi için en önemli merkezler Bahçekapı ve Sultanhamam’dır. Özbakan, çocuk kıyafetlerinin Sevim Bebe’den alınmasının prestij göstergesi kabul edildiğini anlatmaktadır. 1950’lerde Vakko, Sirkeci’de eşarp satılan küçük bir dükkandan ibarettir (43:25). Tüketim kültürü hakkında gözlemlerini paylaşan Özbakan, kıyafet alışverişinin ihtiyaç oldukça yapıldığını söyler. Gardroplarda ancak birkaç parça kıyafet bulunmaktadır. Gömlekler için yedek yaka ve kol manşeti yaptırılmakta, eskidikçe ya da kirlendikçe yakalar ve manşetler değiştirilmektedir (44:55). Ayakkabı alışverişi Sümerbank’tan yapılmaktadır. İkinci bir ayakkabı alınması için ilkinin altının delinmesi gerekmektedir (45:45). Özbakan, çocukluk yıllarında farklı ekonomik gelirlere sahip insanların benzer tüketim alışkanlıkları olduğunu gözlemler (48: 10). 1960’lı yıllarda kadınlar genellikle başını örtmektedir. O yıllarda henüz bir tesettür tartışması olmadığını söyler (52:00). Çok kültürlü bir ortamda yaşamanın zenginlik sebebi olduğunu düşünmektedir. Çocukluk yıllarında azınlıklarla kurdukları ilişkiye dair hatıralarını nakleder (54:10). İlk yıllarda evlere telefon bağlatmak oldukça zordur. Özbakan, insanların çocuklarının ileride telefon sahibi olabilmesi için 10-15 yıl önceden listeye yazıldıklarını anlatmaktadır. Telefon hattı sahibi olmak 1980’li yıllardan sonra kolaylaşır (54:45). Özbakan evlerinde müzikli sohbetler yapıldığını da hatırlamaktadır. Keman çalan babası ve arkadaşları akşamları bir araya gelip meşk etmektedir (56:05). Küçüklüğünde Gülhane Parkı’nda Karagöz ve kukla oyunu izler (58:00). Bir önceki neslin insani ilişkilerinin bugünden çok daha yakın olduğunu belirtir (59:20). Gayrimüslimlerle görünürde bir problem yoktur. Ancak çocukluk yıllarında dile getirilmeyen bir gerginlik hissettiğini hatırlamaktadır (01:05:00). Fetih’ten beri gayrismüslimlere ev sahipliği yapan Samatya’dan ayrılışı 6-7 Eylül Olayları’ndan sonra başlar. Özbakan 6-7 Eylül döneminde İmrahor Kilisesi’nin yakıldığını belirtmektedir. Babası, 8 yaşındaki oğlunu uyandırıp yangını gösterir (01:12:45). Özbakan, İstanbul’un henüz kendine has lezzetlerini muhafaza ettiği yıllardan bahsetmektedir. Yedikule’nin marulu, Çengelköy’ün salatalığı, Yarımca’nın kirazı, Arnavutköy’ün çileği bilinmekte ve yerinde yenilmektedir (01:18:15). 1960’lara kadar şehir sur içinden ibarettir. İstanbul’un Avrupa yakası; sur içi, tenha bir Bakırköy, çok az sayıda insanın yaşadığı Yeşilköy ve Pera ile sınırlanmaktadır. Ümraniye’de arsalar yeni yeni satışa çıkmaktadır. Haydarpaşa’dan binilen tren, Bostancı’ya kadar yazlık olarak kullanılan binaların önünden geçer. Sonrası boştur. Özbakan, çok küçük bir Kartal ve ilçe pozisyonundaki Pendik’i hatırlamaktadır (01:20:05). Çok yeşil bir İstanbul yoktur hafızasında. Özbakan, çocukluğuna dair yeşillenmekte olan bir şehir anlatmaktadır (01:22:20). Aile, 1950’lerde mesire yeri olarak Gülhane Parkı’nı, Küçüksu, Büyükdere ve Adalar’ı tercih etmektedir. O yıllarda Yıldız Parkı ve Emirgan Korusu’na itibar edilmemektedir (01:25:30). 1960’lardan sonra imara açılan bölgelerde şehir parklarının olmayışını eleştirir (01:26:00). Özbakan, mahalledeki boş arsalarda oynadıkları oyunları detaylarıyla anlatmaktadır. Uçurtma çok yaygın bir eğlencedir. Çocuklar kendi uçurtmalarını kendileri yapar (01:31:20). Çocukların bir diğer zevki de ilkbaharda surların üzerinde kuş avlamaktır (01:32:50). Sokak oyunlarına kızlar da katılmaktadır (01:33:20). Gayrimüslimler yazları adalara gitmektedir (01:34:40). Kadıköy’ün ilerisinde yazlık evler vardır. Üniversite öğrencisi olduğu yıllarda Erenköy civarı kışlık olarak kullanılmaya başlanır (01:36:30). Özbakan, ulaşım zorluğu sebebiyle çok tenha bir Boğaz’dan bahseder. Kıyı şeridindeki yalılar dışında yerleşim hatırlamamaktadır. Beykoz, Sarıyer’e kıyasla daha yoğundur. Özbakan ailesi paça yemek için Beykoz’a gitmektedir. Çocukluğunda Üsküdar’dan Beykoz’a devam eden sahil yolu yoktur. Ulaşım, patika benzeri engebeli dik yamaçlar üzerinden sağlanmaktadır (01:38:40). Boğaz ulaşımı vapurla yapılmaktadır. Şehir Hatları işletmesi, yaz akşamları müzikli vapur eğlenceleri düzenlemektedir (01:41:37). Özbakan, çocukluğunda İstanbulluların denizle iç içe bir hayatları olduğunu hatırlamaktadır. Herkes en yakın denize girebilmektedir. Florya, Ataköy, Moda, Süreyya Plajı ve boğaz kıyıları yazın plaj olarak kullanılmaktadır. Fenerbahçe, Kalamış, Samatya gibi semtlerde kurulan deniz spor kulüpleri gençleri deniz sporlarına teşvik etmek maksadıyla hizmet verir o yıllarda. Samatya Deniz Spor Kulübü, Celal Bayar’ın ölen oğlu Refii Bey’in hatırasını yaşatmak maksadıyla kurulur (01:44:25). Kıyılarda sandallar vardır. Açıkta denize girmek ya da balık tutmak için sandal kiralamak mümkündür (01:45:24). Mahallenin gençleri kürek, yüzme ve yelken takımları bulunan Samatya Spor Kulübü’nün doğal üyesidir (01:46:00). Dönemin en popüler müzik aleti akordeondur. Akordeon çalan gençler sandallarda eğlenceler tertipler (01:47:05). İstanbul’un Anadolu’ya açılan iki kapısı vardır. Otobüsler Kadıköy Meydanı’ndan, kamyonlar Sirkeci’den kalkmaktadır. İstanbul-Ankara arasında otobüs seferlerinin başlaması da Özbakan’ın çocukluk yıllarına rastlar (01:49:20). Yolcular, Haydarpaşa Tren Garı ve Kadıköy arasında sandallarla gidip gelirler (01:49:55). İstanbul genişledikçe toplu taşıma hattı uzamaktadır. Önceleri Florya ve Pendik’e kadar olan banliyö trenleri, nüfus ve yerleşim arttıkça daha ileri noktalara uzanır. Şehir gelişmiş bir tramvay ağıyla örülüdür. Bahçekapı, Eminönü, Aksaray, Şişli tünel ana merkezlerinden o dönem İstanbul’unun hemen her yerine ulaşmak mümkündür. Halk zaman içinde dolmuş ve taksimetreli taksilerle tanışır (01:54:49). Özbakan, camiden çok kilisenin bulunduğu bir semtte büyümüştür. Samatya’dan Kocamustafapaşa’ya doğru gidildikçe İslam mimarisine ait eserler artar. Hacı Kadın, Sümbül Efendi, Ramazan Efendi, Hacı Evhad ve Hacı Hüseyin Ağa Camii, Samatya bölgesinin en önemli camileridir (01:56:20). İstanbulluların şehri yeterince tanımadıklarından yakınan Özbakan, eğitimci kimliğiyle, bu bilincin ilkokuldan itibaren kazandırılması gerektiğini savunmaktadır. Bu sorunlar ancak şehir kavramının önemini kavramış insanların yönetiminde aşılabilecektir (02:05:15). Özbakan, göçlerin büyükşehirleri kasaba kültürüne çektiğini düşünmektedir (02:05:40). Yaşadığı bölgede şehirleşme çalışmaları sebebiyle yıkılmış tarihi bina bulunmamaktadır (02:08:05). 1950’lerin İstanbul’unda yapılar genellikle 2 ya da 3 katlıdır. Hemen hepsi bahçeli olan bu evlerin kendilerine ait kuyuları bulunur. Apartmanlaşmanın yoğunlaştığı dönemlere kadar İstanbul’da ahşap evler ağırlıktadır. Kendisi de ahşap bir evde doğup büyüyen Özbakan, Ermeni ustalar tarafından inşa edilen bu yapıların inceliklerini detaylıca anlatır (02:11:50). İstanbul’un önemli memba suları vardır. Mahallelerde kamyonlarla ve cam damacana içinde Hamidiye suyu satılmaktadır (01:12:55). Bölgenin dini ziyaret merkezi Sümbül Efendi’dir (02:13:30). Okuma-yazmayı ve Kur’an-ı Kerim okumayı babasından öğrenir. Babası dolayısıyla camiye küçük yaşta gidip gelmeye başlar (02:15:30). Özbakan’ın çocukluğundan beri mahalle camisinde Enderun usulü teravih kılınmaktadır (02:17:50). Ramazanlar, şehrin genelinde hissedilir bir havaya sebep olmaktadır. Oruç tutsun tutmasın, her evde iftar saatlerinde sofraya oturulmaktadır. Gayrimüslimlerin evlerinde bile akşam yemeği iftar saatinde yenilmektedir. Gayrimüslim komşularının Müslümanlara karşı hassasiyetine örnekler verir (02:23:38). Babası Fikri Bey, eğitim konusunda çok hassastır. Özbakan, gökten taş da yağsa okula gidileceği düsturuyla yetişir. Okula başladığında okuma-yazma bilmektedir. Osmanlıca okumayı öğrendikten sonra evdeki kütüphaneden okuduğu ilk kitap Arsen Lüpen olur (02:27:30). Eğitimini Osmanlı döneminde tamamlayan babası, notlarını Osmanlıca almaktadır (02:28:45). Oğlunun eğitim hayatı konusunda son derece istekli olan Fikri Bey, kızı söz konusu olduğunda isteksiz davranmaktadır. Özbakan, ilkokuldan itibaren kız kardeşinin okula devamı konusunda inisiyatif aldığını anlatmaktadır (02:33:27). Her okulun bir hinterlandı vardır. Yedikule İlkokulu’nda okuyan Özbakan, Bakırköy Lisesi’ne gider. Davutpaşa ilkokulu mezunları ise Pertevniyal Lisesi’ne yönlendirilmektedir (02:34:55). Azınlıkların kendi okulları olmasına rağmen ilkokulda Ermeni arkadaşları da olur (02:35:26). Eğitim kalitesinin giderek düştüğünü belirten Özbakan, ilkokuldayken pergel, gönye ve açıölçer kullanır. Kendisinden 20 yıl sonra ilkokula giden kızı ise 3. sınıftan itibaren kolej sınavlarına hazırlanır. Bu karşılaştırma, öğrencilerin motivasyonunun farklılaştığını ortaya koymaktadır. Sonraki nesiller sınavlı bir eğitim sistemi içinde yetişir (02:38:08). Samatya ve Bakırköy’deki öğrenciler arasında bir mukayese yapan Özbakan, bazı farklılıklara dikkat çeker. Ortaokul yıllarında Bakırköy, Rum nüfusun yoğun olduğu bir yerleşim yeridir. Ancak liseye geldiğinde göçlerle birlikte tüm İstanbul gibi Bakırköy’ün de dokusu değişmeye başlar (02:39:35). Vapur ve trenlerde 3 sınıf yolcu salonu bulunur. Kırmızı, yeşil ve sarı salonların ücret tarifeleri farklıdır. Bir müddet sonra 3. mevki sarı salonlar kaldırılır. Toplu taşıma araçlarını belli saatlerde kullanan yolcular birbirini tanımaktadır (02:40:30). Türkiye Marshall Yardımı almaya başlar. Okullarda öğrencilere bu kapsamda balık yağı, süt tozu, peynir çeşidi dağıtılmaktadır. Özbakan, ilkokul yıllarına rastlayan bu kampanyayı hatırlar (02:41:30). 1950’lerin ikinci yarısında İstanbul’un çehresini değiştiren olaylar meydana gelir. 6-7 Eylül hadiseleri, sahillerin doldurulması, ana arterleri açmak için başlatılan imar faaliyetleri birkaç yıl içinde yaşanır. Vatan ve Millet caddeleri açılır, Laleli ve Fevzi Paşa caddelerini genişletmek için yollardaki ağaçlar kesilir. Özbakan, o yıllarda evleri yıkılan kimselerin psikolojik durumlarının göz önüne alınmadığını düşünmektedir. İlk olarak Zeyrek Camii’nin arkasına inşa edilen manifaturacılar çarşısının yerindeki evler yıkılır. İstimlak bedelleri giderek düşer ve ödemelerde ciddi gecikmeler meydana gelir (02:43:50). 1950’lerin ikinci yarısında bir yokluklar dönemi yaşanır. Piyasada temel ihtiyaç maddeleri bulunmamaktadır. Gaz, şeker, kahve gibi malzemeye uzun kuyruklarda saatlerce bekledikten sonra erişilmektedir. Özbakan, Türk toplumunda çay alışkanlığının kahve yokluğu sebebiyle yerleştiğine dikkat çeker. Yokluk dönemi, Demokrat Parti iktidarının sonlarına kadar devam eder (02:48:18). Annesi CHP, babası Osman Bölükbaşı taraftarı olan Özbakan, Demokrat Parti iktidarı yıllarında politik söylemlerden uzak yetişir (02:49:20). Yeniden İstanbul’da yaşanan imar faaliyetlerine dönen Özbakan, Salı Pazarı ve Barbaros Bulvarı bölgesinde tarihi değere sahip bir binanın yıkıldığını hatırlamaz. Sur içindeki en önemli yıkım bölgesi Millet Caddesi olur. Cadde açılmadan önce o bölge yerleşim yeridir ve yüzlerce insan yaşamaktadır (02:51:30). 1960-1965 yılları arasında yapılmaya başlanan mozaik binalar şehrin çehresinde değişikliğe sebep olur. Anadolu’dan göç de aynı senelerde başlar. 1962-1965 yılları arasında Sur dışındaki tek okul Bakırköy Lisesi’dir. Yeni bir semt olan Avcılar’da ikamet eden öğrenciler, Bakırköy Lisesi’ne devam etmek zorundadır. İhtiyaç artınca Zeytinburnu İhsan Mermerci Lisesi inşa edilir. 1960’larda Zeytinburnu ile Büyükçekmece arasındaki bütün alan Bakırköy sınırlarına dahildir (02:54:40). 1955-1960 arası yıllarda Samatya’da göçlerden etkilenmeye başlar. Önceden tek bir ailenin yaşadığı müstakil evler apartmana dönüştürülür. 4 kişilik bir ailenin yerinde artık 15-20 kişi yaşamaktadır. Semtten taşınan eski sakinlerin yerine taşradan gelen işçiler ve aileleri yerleşir. Muhitin sosyo-ekonomik seviyesi hızla düşer. Taşradan ilk gelenler Karadenizliler ve orta Anadolulular olmuştur (02:56:20). Samatya’da Rum sayısı azdır. Bu yüzden 6-7 Eylül’ün gerilimi çok hissedilmez. Eşyaları sokağa dökülmüş iki ev ve yakılan bir kilise dışında şiddet yaşanmaz (02:57:05). Semt o tarihlerden itibaren boşalmaya başlar. Ekonomik durumu iyi Ermeniler, Bakırköy ve Yeşilyurt’a doğru çekilir. Özbakan’ın gözlemlerine göre Ermeni nüfustan yurt dışına çıkanların sayısı çok azdır. Gençliğinde bir Ermeni’nin işlettiği semt kahvesinden tanıdığı gayrimüslim arkadaşlarıyla ilişkisi hala sürmektedir (02:58:30). Semtte apartmanlaşmanın ilk izleri 1960’lara doğru ortaya çıkar. Aksaray’dan belediyeye doğru çıkan caddede, İstanbul’un yeni yapılan apartmanlarına mozaik sağlayan BTB mozaikçisi açılır. 1980’li yıllarda politik bir kimliği olan arkadaşıyla konuşan Özbakan, şehrin nasıl bir zihniyetle imara açıldığını anlar. Belediye başkanlığı için adaylığını koyan arkadaşın halka ilk vaadi, istediği yerde ev yapma izni olmuştur. O yoğun gündem içinde kimse atılan adımların nereye varacağını düşünemez. Çarpık şehirleşmenin en yoğun yaşandığı yıllar 1970-1980 arası olur. Tarım toplumundan sanayiye geçiş, geleneksel tarımın kalabalık aile yapısının ihtiyaçlarına cevap vermemesi, İstanbul ve çevresine yatırım yapılması şehri cazibe merkezi haline getirir (03:10:05). Teyzesinin Zeytinburnu’nda aldığı arsaya, kim olduğunu bilmedikleri insanların bir gece gelip ev yapması, aileyi gecekondu gerçeğiyle tanıştırır (03:12:00). 27 Mayıs ihtilalini hazırlayan günlerde bölünme ve çatışma evlerin içine kadar girer. Samatya, Hacı Hüseyin Ağa Mahallesi ağırlıklı olarak Halk partilidir. 1957 seçimlerinde Demokrat Parti’nin yeniden iktidara gelişi, semt sakinlerinde gözle görülür bir moral bozukluğuna sebep olur. 1960’da 12 yaşındadır. 27 Nisan olayları toplumdaki gerilimin zirveye çıktığına işaret etmektedir. Aile içinde de tedirginlik vardı. Darbeyi 27 Mayıs sabahı radyodan öğrenirler. Özbakan, henüz ihtilalin manasını bilmemektedir. Mahallelinin sokakta bekleyen askerlere kahvaltı ikram ettiğine şahit olur (03:15:45). Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamının siyasi kamplaşma içinde değerlendirildiği kanaatindedir. Türkiye’deki bütün tartışmaların bu kısır çerçeve içinde ele alındığından yakınır (03:21:45). Tekrar göç meselesine döner ve insan kaynağının yeterince iyi kullanılamadığı yorumunu yapar (03:23:40). Özbakan anayasa oylamasında çaresiz bir teslimiyete şahit olmuştur. Toplumdaki gerginlik, Adalet Partisi’nin yeniden iktidarına kadar sürer. Seçimlerin ardından hızlı bir toparlanma yaşanır (03:24:40). 1950’li ve 1960’lı yıllarda İstanbul’da çok sayıda gazino ve çay bahçesi bulunmaktadır. Yenikapı, Yedikule, Samatya, Bakırköy, Fenerbahçe ve Kalamış sahillerinde çay bahçeleri vardır. Tüm toplumsal kesimler bu mekanları kullanmaktadır. Saat 18:00’de radyoda yayınlanan meydan faslı, bu mekanlarda hoparlörlerden halka dinletilmektedir (03:26:10). Özbakan’a göre Bedrettin Dalan döneminde çay bahçelerinin kaldırılması, mahalle kültürünün ortadan kalkmasının sebepleri arasındadır. Semtlerin deniz kenarıyla bağlantısı ortadan kalkar. Deniz Spor Kulübü de aynı dönemde kapatılır (03:27:12). Çocukluğunda Münir Nurettin ve Hamiyet Yüceses’i dinler. Yanan Şan Sineması’nda bir hafta Batı Müziği, bir hafta Türk Müziği konserleri düzenlenmektedir. O yıllarda yaygın bir gazino kültürü vardır. Zeki Müren, Nesrin Sipahi, Sevim Tanürek, Behiye Aksoy gibi devrin mühim isimleri gazinolarda sahne almaktadır. 1980 ihtilali döneminde karışıklıklar sebebiyle gazinolara ilgi azalır. Özbakan, gazino kültürünün 1980 öncesinde ortadan kalktığına işaret etmektedir (03:29:15). 1968’de üniversite öğrencisidir. Öğrenciler arasındaki bölünmelere ve çatışmalara yakından tanık olur. Genellikle yurtlarda örgütlenen gruplar, evi İstanbul’da olan öğrencilere ulaşamaz (03:32:00). 1960’larda yoğun şekilde yaşanan göçlere geri dönen Özbakan, hayatın nasıl değiştiğine dair örnekler verir. Önceden 4 kişilik bir ailenin oturduğu bina, katlar halinde kiraya verilir ve aynı yerde 15 kişi yaşamaya başlar. Bakırköy Lisesi’nde artık Avcılar’dan, Büyükçekmece’den, Florya Şenlikköy’den gelen öğrenciler eğitim almaktadır. Yöneticilerin ve halkın, göçün ciddiyetini o yıllarda anlayamadığını düşünmektedir. 30-40 kişilik sınıf mevcutları 80 öğrenciye kadar ulaşır. Eğitim, sağlık ve altyapı hizmetleri hızla geriler. Arabesk müzik, fotoroman, Türk sinemasında göç ve zengin kız-fakir oğlan temalı filmler göçün popüler kültürdeki karşılığı olarak tezahür etmeye başlar. Nüfus yoğunluğu el değiştirdiği için şehrin yönetimi de taşradan gelenlere geçer. Gecekondulaşmayı minibüs kültürü takip eder (03:40:28).
Video
Koleksiyon
- Görüşme [3104]
İlgili öğeler
Başlık, yazar, küratör ve konuya göre gösterilen ilgili öğeler.
-
Abdullah Bakımlı ile sözlü tarih görüşmesi
Bakımlı, Abdullah1959 yılında Bingöl’ün Kiğı ilçesine bağlı Arıca köyünde dünyaya gelen Abdullah Bakımlı, doğduğu köyün sonradan Adaklı ilçesine bağlandığını söyler. Bakımlı, hayvancılıkla uğraşan 7 çocuklu bir aileye mensuptur (01:08). ... -
Mihail Vasiliadis ile sözlü tarih görüşmesi 1. bölüm
Vasiliadis, MihailMihail Vasiliadis konuşmasına, nostalji kelimesinin etimolojik kökeninden bahsederek başlar. Türkçe’ye Fransızca’dan geçen kelimenin esasen Yunanca kökenli olduğunu ve iki farklı kelimeden oluştuğunu belirtir. Nostalji, ... -
Mustafa Faruk Özbakan ile sözlü tarih görüşmesi 3. bölüm
Özbakan, Mustafa FarukMustafa Faruk Özbakan, Samatya’nın zaman içinde gösterdiği değişiklikten söz eder. Semtin sahilindeki yalılar, Bedrettin Dalan döneminde sahilleri halka açmak gayesiyle yıkılır. 1940’larda demiryolu ile deniz arasındaki ...