Oktay Verel ile sözlü tarih görüşmesi
Görüşülen Kişi
Verel, Oktay
Görüşen Kişi
Arcan, H. Esra
Hazırlayan/Destekleyen
Suat Gezgin
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü
Metadata
Tüm öğe kaydını gösterGörüşülen Kişi Künye
1927, İstanbul; T.C.; Erkek
Özet
1924 yılında Büyükada’da doğan Oktay Verel, beş yaşındayken İstanbul’a gelir. Verel, ilkokuldayken ablasının Demir Yolu Mühendisi olması ve tayininin çıkması üzerine Ankara’ya taşınır. Annesi Atatürk’ün meclisindeki ilk kadın katip, ablası ise ilk kadın demiryolu mühendisidir. Atatürk döneminin bir ferdi olarak öldüğü günü uzun uzun anlatır ve Atatürk’ün dönem insanları için neden önemli olduğunu açıklar. Çocukluğunun hep bir sorgulama içinde geçtiğini ve hep bir şeyleri sorguladığını ailesinden ise bu konuda hiç baskı görmediğini söyler. Çalışma hayatına ilk önce dördüncü sınıftayken başlar. Annesinin karşı çıkmasına rağmen önce sabun fabrikasında, sonra ise dokuma fabrikasında çalışır. Beşinci sınıftan sonra tekrar İstanbul’a gelen Verel İstanbul Erkek Lisesi’nde eğitim hayatına devam eder ve gazeteci kimliğini yavaş yavaş bulmaya başlar. Lise hayatının bitmesine yakın önceleri insanları kurtarmak ve faydalı olmak adına doktor olmayı ister, daha sonra insanların ufkunu açıp onları bilgilendirerek de faydalı olabileceği kanaatine varıp gazeteci olmayı tercih eder. Bu yolda onu geri çeviren birçok kişiye aldırış etmeden gazetecilik serüvenine başlar. Gazetecinin tıpkı bir siyasetçi gibi halktan ayrı düşmemesi gerektiğini ve halkı anlaması gerektiğini savunan Verel, her hafta farklı bir işte çalışarak farklı meslekleri ve o meslekteki insanların yaşadıklarını deneyimleyip haftalık hikaye yazıları yazar. Bu sayede bulunduğu gazetenin tirajına da olumlu katkıda bulunur. Ayrıca gazeteciliğin ve gazetenin o dönem için öneminden bahseder ve insanların gazetede yazılan her şeye koşulsuz bir güven duyduğunu belirtir. Dikkat çektiği bir diğer nokta ise azınlıklara karşı tutumdur. Gazetede ve mecliste azınlık farkları olmadığını, Kürt, Ermeni, Rum demeksizin herkesin eşit olduğunu vurgular. Türkiye’nin yasaklı dönemlerinden de uzun uzun bahseden Verel, 1960 dönemini beyaz eldiven, 12 Mart muhtırasını biraz yumruklanmış bir eldiven, 12 Eylül'ü ise balyozdur diyerek yorumlar. Kendisinin gazetecilik yaptığı dönemde gazeteciler arasında karşılıklı saygınlık olduğundan bahseder günümüz gazeteciliğiyle en büyük farkın bu olduğunu vurgular. Aynı zamanda diğer farklardan birinin teknoloji ve haber kaynağına hızlı ulaşım olduğunu da ekler.
Koleksiyon
- Görüşme [3104]