Özet | "Yaşlıları dinlemeden önce onlara katlandığımızı düşünürdük, dinlerken farkettik ki meğerse onlar bize katlanıyormuş." Anneannemin hikayesine doğru yaptığım yolculuğum, annem ve babama dair sorduğum bir soru ile başladı. Sorumun cevabı beni bir anda anneannemin kişisel cehenneminin kıyısına sürükleyiverdi. Eğer bu röportajı okumamış olsaydım, belki de onun anlatacaklarını dinlemeye bu kadar hevesli olmaz, o cümleyi kendime fener edip hikayenin dehlizlerine dalmazdım. Şeyh Sait İsyanının artçı sarsıntılarının devam ettiği zamanlar… Bu sarsıntılardan biri olan Sason isyanı, ardında ölüler, harabe köyler, darmadağın olmuş gelenekler, bir daha hiç olamayacak gelecekler ve bir de anneannem Gülistan Çelik'i bıraktı. O, uzun bir yola ve geniş zamanlara hapsedilmiş sayısız sürgünlerden sadece biriydi. Ne bir kahraman, ne bir asi, ne bir bilge idi. Sadece bir çoçuktu, kırmızı elbiseli bir kız çocuk. Sonra büyüdü, ama derdi ondan daha büyüktü. O kadar büyüktü ki neye baktıysa hep onu gördü, dahası ona bakanlar da yalnızca onun derdini gördü. Ben de onlardan biriydim. Başka meraklar ve heveslerin peşinde dolanırken anneannemi gördüm. Dertliydi… Derdini sordum, derdi derdimizmiş onu öğrendim. | tr_TR |