Görüşme Özeti | Aslen Erzurumlu olan Hasan Pulur, 1932 yılında İstanbul’da doğar. Babası subaydır. Pulur, ailesini sıradan bir küçük burjuva, bürokrat aile olarak tanımlar. Evlerinde genelde Cumhuriyet Gazetesi, 1950’li yıllarda Vatan Gazetesi okunur. Kitap kiralanır, dergiler takip edilir. Pulur’un gazetecilik mesleğine başlamasında belli bir kişinin etkisi olmamıştır. Ortaokulda bir dersten kalır daha sonra dışarıdan bitirme sınavlarına girer. Sınavlar bitene kadar terzi çıraklığı, muz satıcılığı, işportacılık yapar. 1950’de Kabataş Lisesi’nde yatılı okumaya başlar. Mesleğe orada başlar. Behçet Necatigil edebiyat öğretmenleridir. Hilmi Yavuz, Hikmet Sami Türk, Demir Özlü gibi isimlerle sınıf arkadaşıdır. Bu arkadaşlarıyla beraber Özdemir Asaf’ın Sanat Matbaası’nda bastıkları Dönüm isminde bir dergi çıkarırlar. O dönemde Orhan Veli ve arkadaşlarının çıkardıkları Yaprak Dergisi gibi tek sayfadır. Son Saat Gazetesi'nden haftada bir sanat sayfası yapmaları için teklif alırlar. Lise bittikten sonra, 1954 yılında spor muhabiri olarak Nezih Demirkent ile Son Saat Gazetesi'nde çalışmaya başlar. Pulur, daha sonra polis muhabirliğine geçer. Pulur’un çalıştığı gazeteler sırasıyla; Yeni İstanbul, Vatan, Havadis, Milliyet, Hürriyet, Güneş’tir. Özlük haklarının gazetecilere 27 Mayıs İhtilali'nden sonra geldiğini belirten Pulur, öncesinde patronun sadece mali karakola, bir şahsı çalıştırdığına dair başvurmasının yeterli olduğunu, tazminat gibi olanakların 1961 Anayasası'ndan sonra elde edildiğini anlatır. 1960-1980 arasındaki gazetelerin çoğunun nitelikli gazeteler olduğunu söyler. Özellikle Milliyet Gazetesi'ni örmek gösterir. Gazetecilik mesleğini bir merdiven olarak görmediğini belirten Pulur, diğer birçok meslektaşlarının bunu prestij için yaptıklarını düşünür. Pulur’a göre çok okumak gazetecilik için önemlidir. 1961 Anayasası'ndan sonra yasakların kalkmasıyla daha okuryazar hale gelirler. 27 Mayıs öncesi dönemlerde son anda yasaklandığı için presinde kazınarak çıkarılmış haberler sebebiyle gazetelerde boş kısımlar bulunur. Pulur, gazete sahiplerinin çoğunun iktidardan yana olduğunu söyler. Dünya Gazetesi'nin yazı işleri müdürü olan Ali İhsan Göğüş, başbakan Menderes’in bulunduğu bir toplantıda iktidarın yaptığı baskıları anlatır ve gazeteciler arasında bir idol haline gelir. Pulur, gazeteciliğin aslında muhalefet olduğunu belirtir. Gazete haberleri ülkede olanlara ayna tutar ve engellenmemelidir. Fakat gazeteler ile Demokrat Parti iktidarının arası gittikçe bozulur. Sivil halkın büyük kesiminin askeri darbeleri başlarda tepkiyle karşılamadıklarını, daha sonraları eleştirdiklerini söyler. Halkın Menderes’in idamının olduğu gün veya sonrasında herhangi bir gösteri yapmadığını belirtir. Her gazetenin icazetle çıktığını belirten Pulur, gazetelerin genelde dayandıkları siyasi güç, ekonomik güç gibi çoğunlukla gizli unsurlar olduğunu söyler. Bu fazla hissettirilirse tiraj düşer. Pulur, Aziz Nesin-Peyami Safa arasındaki polemikten bahseder. Finansal gücü düşük olan gazeteler bazen bayilerden avans alır. Bankadan kredi alamazlar. Bayiler küçük ölçekli gazeteleri destekler ve karşılığında üzerlerinde fazla baskı kurmazlar. Bu yardımları sayesinde hem gazete çıkar hem de bayi satış yapar. Pulur, gazetecilerin hep zor geçindiğini söyler. Gazeteci bizzat patrondan avans isteyebilir, ancak şimdi böyle bir durum pek geçerli değildir. Eski gazeteler genelde içerden sermayelidir. Pulur, o dönemdeki önemli gazetecilerin isimlerini sayarak ekonomik bağlantılarını anlatır. Güneri Cıvaoğlu’nun “Güneş hamlesi” Babıali’de çalışanların baremini yükseltir. Türk sinemasındaki star sistemine benzeyen bir sistem basında da kurulmaya çalışılır. Pulur, bu sistemin tutmadığını söyler. Pulur için en büyük sermaye okurdur. Lüks hayatlar yaşayarak yazanların gazetelerinin de ancak o lüks hayatı yaşayanlar arasında okunacağını söyler. 1970’li yıllarda Hürriyet Gazetesi'nden Erol Simavi, Pulur’a gazetecilerin muhataplarının okurlar olduğunu söyler, okuyucunun gazeteyi gazeteci için değil yazdığı yazı ve savunduğu ilkeler için aldığını vurgular. Kendisinden farklı görüşte olan Çetin Emeç ve Arda Gedik, Pulur’a hiç müdahale etmemiştir. Babıali’de çalışan kadınların sayısı azdır. Nurcan Akad, Duygu Asena gibi meslektaşlarının ismini sayar. Pulur’a göre gazetecilerin yüksek maaş alan, daha nitelikli insanlar olması gazetecilik açısından az maaş alan ve daha niteliksiz insanları çalıştırmaktan daha verimli olacaktır. Yanlış ve asılsız haber yapan gazetecilerin yalnızca mahkemeler tarafından değil basın tarafından da cezalandırılması gerektiğini söyler. Sıkıyönetim döneminde Pulur, Ziya Nebioğlu ve Recep Bilginer Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu tarafından görevlendirilir, Sıkıyönetim Komutanı Necdet Öztorun ile konuşurlar. Konu gece yarısı yasaklarıdır. Öztorun bu konuşmadan sonra Pulur’a rüşvet alan birkaç gazetecinin dosyasını gösterir. Pulur, birçok davası, soruşturması olduğunu ancak hiç hapse girmediğini söyler. Sıkıyönetim dönemlerinde bazı gazetecilerin tutuklandığını, işlerinden atıldıklarını, işkence gördüklerini belirten Pulur, 12 Eylül darbesinde ise en büyük cezanın gazete kapatmak olduğunu söyler. Bu dönemde kapatılan Hürriyet Gazetesi'nin Pulur’un Kenan Evren ile yaşadığı bir olayın ardından açılmasının öyküsünü anlatır. Gazete sahiplerinin gazetede yazılanlara hakim olmak zorunda olduklarını belirtir. Azınlıktan olan gazete sahiplerinin isimlerini sayar. Gazetecilerin toplumda açık hedef olarak görüldüğünü ve birçok şehit verdiklerini belirtir. Demokrat Parti yanlısı olan Zafer Gazetesi ile Cumhuriyet Halk Partisi yanlısı Ulus Gazetesi'nde çalışanlar akşamları beraber zaman geçirirler. Şimdilerde ise farklı görüşten insanlar birbirlerine selam vermeyecek hale gelir. Şimdiki iktidarın kendisine “yandaş” gazeteler bulmakta öncekilerden daha iyi olduğunu belirten Pulur, sermaye sahiplerine gazeteleri satın aldırmak yoluyla bunu başardıklarını söyler. İktidar yanlısı haber yapmanın kısa vadede onlar için faydalı olabileceğini ancak uzun vadede zarara yol açacağını belirtir. Eskiden kullanılan baskı tekniklerini detaylıca anlatır. Haldun Simavi’nin teknoloji konusundaki başarılarından bahseder. Mesleğe yeni başlayan gazetecilerin eğitime tabi tutulmadıklarını, çıkan yazının üstünde imzasının olmasının yeterli olduğunu, içeriğe o kadar da dikkat etmediklerini söyler. 1961 Anayasası’nın fikirlerine yakın olduğunu belirten Pulur, insanlarda düşünce özgürlüğünün sağlıklı bir biçimde var olmadığını belirtir. | tr_TR |