Basit öğe kaydını göster

Yurdakul, Rengin
Bozkurt, Seçil
2016-09-09T15:10:24Z
2016-09-09T15:10:24Z
2016-05-06
http://hdl.handle.net/20.500.11834/3419
Bu görüşme, İstanbul Kalkınma Ajansı'nın desteğiyle, Bilim ve Sanat Vakfı tarafından, "Sözlü Tarih Araştırmaları Veritabanı ve İstanbul'un Mekansal ve Kültürel Çeşitliliğine Yönelik Uygulama Örnekleri Projesi" başlığı altında gerçekleştirilmiştir. Bu proje kapsamında yapılan görüşmelerin sayısı 33'tür.tr_TR
01.01.1950 tarihinde İstanbul’un Fatih ilçesine bağlı Cankurtaran semtinde doğan Rengin Yurdakul’un doğduğu ev o yıllarda Taşkonak olarak bilinmektedir. 3,5-4 yaşlarındayken ailesiyle Fatih ilçesine taşınır. 1970 yılına kadar Hırka-ı Şerif semtinde oturur. Evlerinin konumu, Koyun Baba adıyla bilinen türbenin tam karşısındadır. Yurdakul’un ailesi, 1968 yılından itibaren başlayan öğrenci çatışmalarından sonra ilçeyi terk ederek Kadıköy ilçesine bağlı Bahariye semtine taşınır (02:33). Ailesi Kafkas göçmeni olup geliş tarihlerini kesin olarak bilmediklerini sadece baba tarafının 1860’lı yıllarda göç ederek o yıllarda hala Osmanlı toprağı olan Varna’ya geldiklerini anlatır. Anne tarafı ise 1890’lardan sonra göç eder. Babası Abzeh, annesi Kabartay, anneannesi ise Abaza’dır. Evlerinde Türkçe de dahil olmak üzere dört dil konuşulur. Stalin’in emri ile Rusya sınırlarına yakın bölgelerdeki tüm Çerkezler yeniden göçe zorlanır. İki büyük göç ve travma yaşayan baba tarafı Türkiye’ye geldikten sonra da türlü sıkıntılar yaşar. Üçüncü büyük travma da Kurtuluş Savaşı’nda Çerkez Ethem’in hain ilan edilmesiyle yaşanır. Bu olaydan sonra baba tarafının yaşadığı yerin de içlerinde bulunduğu 40 köyün sürgün edilmesi söz konusu olur. Bu süreçte insanlar satabilecekleri malları satar ve toplanır ancak bazı köylerin sürgününden vazgeçilir. Kendi köyleri de bu köylerden biridir. Büyüklerinden duyduğu bu hikayeyi detaylarıyla anlatır (6:40). Dedesi hafızdır ve 1940’lı yıllarda Alemdağ Camii’ne tayin edilir. Babası da askerliğini yaptıktan sonra İstanbul’a dönerek Ali Sait Öner’in yanında çalışmaya başlar. İstanbul ve Anadolu’daki telefon hatlarının çekilmesi ve resmi kurumların santrallerinin kurulması gibi işler yapar (9:00). Anne tarafı ise Türkiye’ye geldikten sonra Bandırma’nın bir köyüne yerleşir. Annesi, İstanbul’daki akrabalarını ziyaret ettiği vakitlerden birinde babasıyla tanışır. Evlendikten sonra da Cankurtaran’da yaşarlar (09:45). Çerkezlerin birbirlerini tanıdıklarını ve sürekli iletişim halinde olup ev sohbetlerinde toplandıklarını anlatır. Göçlerle birlikte hem Çerkezler hem de göç edilen bölgelerdeki yerli ahali çeşitli zorluklar yaşar. Sosyal yaşamdaki farklılıklar insanlar arası ilişkileri de etkiler. Bu zorluklardan dolayı Çerkezler, geldikleri yerde daha kendi içlerinde yaşamaya başlar. Bir dönem mecbur tutulan Türkçe konuşma zorunluluğuna değinir. 1951 yılından itibaren dernekleşme faaliyetlerine başlanır ancak yine yasaklar ve zorunluluklar dolayısıyla derneğe Çerkez ya da Kafkas isimleri verilemez. İstanbul’daki ilk Çerkez derneği de Dost Eli Yardımlaşma Derneği adıyla kurulur ve daha sonra Türk Kuzey Kafkas Kültür ve Yardımlaşma Derneği olarak değiştirilir. Vakıf faaliyetlerine de dernekler türlü türlü bahanelerle kapatılabildiği için başlanır. 1978 yılında kurulan vakıf İstanbul’da kurulan ilk Çerkez vakfıdır. Kurucu üyeleri arasında Şeyh Şamil’in torunu da bulunmaktadır (17:35). 1971 senesinde Türk Kuzey Kafkas Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin gençlik kolunda görev alır ancak evlenip çocuk sahibi olduktan sonra ara vermek zorunda kalır. 1993 yılında eşinden ayrıldıktan sonra iş aramaya başlar. Zaten uzunca bir süredir ve gönüllü olarak çalıştığı vakfa resmen giriş yapar. Vakfın misyonlarının başında gelen şeylerden ilki, gençlere Çerkez kültürünü tanıtmak ikincisi ise eğitimleri hususunda destek olmaktır. Öğrencilere yapılan yardımlara ve yardımların şartlarına değinir. Çerkez kültürünü anlatan, eğitici bazı tez ve yazılar, dernek bünyesinde kitaplaştırılır. Vakıf faaliyetlerinin sadece gençlere yönelik olmadığını ve kadınları da kapsadığını ifade eder. El işi, müzik ve folklor üzerine kurslar da düzenlenir (22::35). Çocukluk döneminden bahseden Yurdakul, aile içindeki kurallardan ve bunların kendisine kattığı şeylerden bahseder. Çerkez kültür ve adetlerine dair pek çok şeyi aile içinde ve Çerkez tanıdıklarıyla bir araya geldikleri toplantılarda öğrenir (23:31). İlk defa 1960 yılında teyple tanıştıklarını ve sözlü şarkıları ilk defa bu tarihten sonra dinlediklerini anlatır. Dönemin bantlarına ve şarkılarına değindikten sonra Kafkasya’da çalınan Çerkez müziklerinin de değişerek rejime ayak uydurduğunu söyler (26:02). Annesi, Çerkezce’yi şiir tercüme edecek kadar iyi bilse de muhtemelen Türkçe konuşma zorunluluğu nedeniyle çocukluğunda yaşadığı hadiselerin etkisinde kalarak konuşmaktan çekindiğini söyler. Cumartesi günleri Ürdün radyosundan yapılan 1-2 saatlik Çerkezce yayın ailede düzenli olarak dinlenir ve annesi konuşmaları çok güzel bir şekilde Türkçe’ye aktarır (29:35). Büyüklerinin Çerkez kültürüne, Çerkezce konuşmaya ve duymaya hasret kaldıklarını ve bu durumun kendisini en çok üzen şeylerden biri olduğunu ifade eder. Aile içinde göç sürecine ve sonrasına dair konular konuşulmaz. Yurdakul bu durumun, göç ederek memleketlerini geride bırakan büyüklerinin hassasiyetinden kaynaklandığını söylemekte ve bu ağır travmayla baş edebilmek için göçten hiç bahsetmediklerini düşünmektedir (36:27). 1992 senesinde bir grup arkadaşıyla Kafkasya’ya gider. Bu ziyaretinde yaşadığı bir anısını anlatır ve göç acısının sözlü olarak değilse bile genetik olarak aktarıldığına inanır. Kafkasya’nın kendisi için anlam ve önemine değinir. En son 2015 yılında gittiği bölgenin kısmen de olsa değiştiğini, orada gördüğü şeylerin ailesi tarafından kendisine öğretilenlerle birebir aynı olduğunu ve dolayısıyla dil bilmese bile yabancılık çekmediğini belirtir (42:20). İstanbul’da karşılaştığı bazı durumlardan örnekler vererek Türkiye’de yadırgadığı şeylerin daha fazla olduğunu söyler. Buradan hareketle İstanbul’a ve İstanbul’un değişimine dair bilgiler verir. Fatih ilçesinde yaşadıkları yıllarda birkaç kadın akşam vakti yazlık sinemaya gitmek üzere dışarı çıkabilir ve bu durum herhangi sıkıntı doğurmaz. Çerkez adetlerine göre kadın-erkek ilişkilerinin nasıl yürüdüğüne de değinir. Fatih’te ve Kadıköy’de oturdukları yıllarda komşuluk ilişkilerine değinen Yurdakul, yardımlaşma ve birbirlerini koruma gibi konulardaki hassasiyetlerini bazı örneklerle anlatır. Çerkezler sosyal yaşama ve insan ilişkilerine önem vermektedirler (48:35). Eşler arası ilişkilerin evde büyükler de yaşadığı zaman değişmesinin normal olduğunu ve hatta olumlu sonuçlar doğurduğunu düşünmektedir. Çerkezlerin kız isteme adetleri de farklıdır. Bu ilk aşamada aileler birbirleriyle muhatap edilmeyerek kız isteme adeti, her iki taraftan da aile büyüğü sayılacak kimseler aracılığıyla gerçekleştirilir. Bunun nedenleri dışında aile içindeki hiyerarşiyi ve misafir ağırlamadaki kuralları anlatır. Bu gelenek ve adetler sadece evler içinde geçerli olmayıp sokağa da yansır (54:30). Çerkez yemeklerini ve özellikle de unutulmaya yüz tutmuş olanları araştırarak ortaya çıkaran Yurdakul, yemek kültürlerinin de farklı olduğunu ifade eder. Mutfak Dostları Derneği’nin düzenlediği Çerkez Yemekleri Gecesi programı için yemek hazırlar. Bir dönem kız kardeşiyle Almanya’ya gider. Hem dil öğrenir hem de estetisyen yetiştiren bir okulda eğitim alır ve 1970 yılında döner. Döndükten sonra Akşam Sanat Okulu’nun kursuna yazılır. Kurstaki hocalarının teşvikiyle, her şeyi Çerkez kültürünü öğrenecek ve yaşayacak bir şekilde yapmalarını sağlar. Çerkez yemeklerine de bu süreçten sonra merak salar. Topladıkları yemek tariflerini güncelleyip resimlendirir. Mutfak Dostları Derneği bünyesinde çalışmalara yeniden değinir. Yemek isimlerinin bir kısmı Çerkezce, bir kısmı da Abazaca'dır. En çok pişirdiği yemekleri ve tatlıları saydıktan sonra bazılarının tarifini verir. (1:06:50). Cenaze törenlerinin çok kalabalık olduğunu ve taziyede hiçbir ikramın yapılmadığını söyler (1:08:19). 6-7 Eylül Olayları sırasında yaşananları hatırlamakta ve detaylarıyla anlatmaktadır (1:12:40). 1960 İhtilali’nde 4. sınıfa giden Yurdakul, özellikle tank paletlerinin taşlar üzerinde çıkardığı sesleri unutamaz (1:13:40). 1970’li yıllardaki siyasi karışıklıkları yaşadığı bir anısıyla aktarır. Bu süreçte pek çok öğrencinin okul hayatının bittiğini, imkanı olanların da yurtdışına gittiğini söyler. Olaylarda başı çekenlerin iyi yerlere geldiklerini buna karşılık peşlerindeki insanların siyasi karışıklıklara kurban edildiğini düşünmektedir (1:17:10). 1980 İhtilali’nde de aynı sokakta oturdukları Tekel müdürünün evinin önüne bomba koyulur. En çok 6-7 Eylül Olayları’nın yaşandığı gün babası eve gelemediği için korkar. 1960 İhtilali’nde ise babasının iflası onları hem maddi hem de manevi olarak etkiler. 1980 İhtilali’nden sonra dernek faaliyeti, kongre ve düğünler gibi her türlü etkinlikte polise haber vermek zorunluluğu gelir. Bu kural Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde kaldırılsa da benzer sıkıntılar Bülent Ecevit’in iktidarı döneminde Rusya’nın verdiği ültimatom nedeniyle yeniden yaşanır. Rusya’nın bu siyasi hamlesinden yola çıkarak Kurtuluş Savaşı sırasında Çerkezlerin saf dışı tutulmasının da aynı nedenden ileri geldiğini belirtir. (01:25:15). Bir anısını aktararak aidiyet duygusunun asla silinmeyeceğini ve unutulsa dahi bir yerlerden muhakkak çıkacağını ifade eder (1:29:56). Atikali İlkokulu’ndan sonra İstanbul Kız Lisesi’nde ortaokulu tamamlar. Daha sonra kız kardeşiyle Almanya’da yaşayan teyzesinin yanına giderek dil eğitimi alır. Kozmetik Okulu’nda aldığı eğitime değinen Yurdakul, okulun bir meslek lisesi gibi olduğunu ifade eder (01:36:00). 1977 yılında evlendiğinde 27 yaşındadır. Almanya’dan döndükten sonra evlenene kadarki süreçte resim, rölyef ve çok kısa bir süre olmak üzere tezhip çalışmaları yapar. Süheyl Ünver yönetiminde başlayan minyatür ve tezhip kursuna 1 ay devam eder. Geçirdiği ufak bir kaza nedeniyle kursu bırakmak zorunda kalır (01:37:15). 1979 yılında çocuk sahibi olan Yurdakul, oğluna verdiği Çerkez ismini ve hikayesini anlatır (01:40:15). Eşinden ayrıldıktan sonra ev bulma süreci dışında herhangi bir sıkıntı yaşamadığını ve bunun da Çerkezlerle bir arada yaşamasından kaynakladığını söyledikten sonra evli çiftlere bazı tavsiyelerde bulunur (01:45:15). Türkiye’de Çerkez olmanın kendisi için ne ifade ettiğini kısaca belirterek toplumda çok tanınmasa da, kadınlara üniversite eğitiminin kapılarını açan, padişaha mektup yazan ve musikide önde gelen Çerkezlerden bahseder (01:50:05). Moda’da ikamet ettiği yıllardaki bir komşusunun akrabası olan Keriman Halis ile tanışır. Dünya güzeli seçilmesinden sonra başından geçen bir hadise nedeniyle Çerkez olduğunu gizlenmesi istenir. Vefatından hemen önce bir vasiyette bulunarak Çerkez olduğunun duyurulmasını ister (01:55:00). Kore Savaşı’na katılan ve savaş sırasında büyük bir kahramanlık örneği gösteren ve sonradan kendisinin de tanıştığı bir Çerkez’e dair babasından duyduğu bir anekdotu da aktarır (02:01:07). Bayram geleneklerine değinerek el öpme adetlerinin olmadığını ve küçüklerin büyüklere hal hatır sormasının ayıp karşılandığını ifade eder. Evlerine gelen her misafire ikramlarda bulunurlar ve babası Çerkezce konuşan herkesi eve getirip ağırlar (02:06:15). Çerkez düğünlerinde gelinin anne ve babası düğüne katılmaz. Düğünler, erkek tarafınındır ve takı töreni gibi adetler olmadığı gibi yapıldığında da hoş karşılanmaz. Eğlencenin her türlüsüne düğün diyen Çerkezler, nikah kıyıldıktan sonra düğüne kadar her gün gelin ve damat evlerinde eğlenceler yaparlar (02:10:00). İslamiyet’e en geç giren Osmanlı milletlerinden biri olarak Çerkezler’den hala Hıristiyan olanların Kafkasya bölgesinde yaşadıklarını ifade eder. Çerkezler için dinden önce Çerkez olmanın önemli olduğunu ve bunun yanında dini vecibelerde de hassasiyet gösterdiklerini söyler. Daha sonra hafız dedesinden kısaca bahseder (02:17:50). Babasının dükkanının Karaköy’de olduğu yıllar ile günümüz Karaköy’ünü kıyaslayarak hem semtin hem de oradaki esnafın değişimini anlatır. Özellikle Rum ve Ermeni zanaatkarların en iyi işleri yaptığını babasından da duyar (02:20:55). Fatih ilçesinin de zaman içinde değiştiğini söyledikten sonra Fevzipaşa Caddesi’nde kesilen ağaçlardan ve İstanbul Üniversitesi’nin girişindeki havuzdan bahseder (02:23:30). Kadıköy ilçesine bağlı Moda semtinde ikamet eden Yurdakul, semtte çok ciddi değişimler olmadığını, ilçe merkezinde daha gözle görülür değişiklikler olduğunu belirtir. Süreyya Sineması’nda bomba patlatılması hadisesini ve ulaşımda yaşadıkları bazı sıkıntıları anlatır (02:30:32). İstanbul’un yaşadığı büyük değişimi tasvir ettikten sonra, her ne kadar gelişim gösterse de bu gelişimin bir hedefe varmadığını ve şehircilik açısından ciddi sıkıntıları da beraberinde getirdiğini ifade eder. Çocukluğunun geçtiği Florya’nın Türkiye’nin en güzel denizine sahip olduğunu ve Florya dışında Yeşilköy, Kilyos, Kumburgaz gibi deniz kenarlarının tercih edildiğini söyler (02:38:38). İki yakayı birbirine bağlayan köprüler inşa edilmeden önce ulaşım vapurlarla sağlanır ve iki tarafta da uzun vapur kuyrukları oluşur. En çok kullandığı toplu taşıma aracı vapurdur. Vapur dışında otobüsü kullanmak zorunda kalan Yurdakul, araçlardaki yoğunluk nedeniyle özellikle kadınların zor durumda kaldığını söyler. Metro, metrobüs ve otobüs kullanır (02:46:05). Vakfa adını veren Şeyh Şamil’in büyük bir kahraman olduğunu düşünmektedir. Çerkez Ethem’in de büyük bir kahraman olduğunu ancak en büyük zararı Çerkezlere verdiğini ve bu sebepten Çerkezler tarafından pek de sevilmediğini ifade eder. Çerkez Ethem’in hikayesini anlatan Candan Can Koparmak isimli tiyatro oyununa değinerek, olayların çıkış noktasını ve bazı önemli detayları aktarır. Yeniden Şeyh Şamil’in torunundan ve ailesinden bahseder (02:52:50). Şeyh Şamil Vakfı’nın ciddi bir akarı olmadığı için bazı yasal düzenlemeler de vakfı ekonomik anlamda zorlar. Vakıf, folklorik faaliyetlerden ziyade eğitim ve sanat alanlarında çalışmalar yapar. Özellikle el işinin Çerkez kültüründe önemli bir yeri olduğunu ve vakıf bünyesindeki bu faaliyetlerin de mevcut kültürü güncelleyerek yaşatmak amacını taşıdığını söyler (03:01:05). Son olarak Son Sesler filminin üzerinde bıraktığı etkiyi anlatan Yurdakul, kültür öldükçe insanların da öldüğünü ifade eder (03:02:27).tr_TR
Bilim ve Sanat Vakfı (BİSAV)tr_TR
İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA)tr_TR
03:02:27tr_TR
audio/x-mpegtr_TR
audio/x-wavtr_TR
turtr_TR
info:eu-repo/semantics/openAccesstr_TR
Çerkezlertr_TR
Göçtr_TR
Rusyatr_TR
Şeyh Şamiltr_TR
İstanbul (Türkiye)tr_TR
Almanyatr_TR
Fatih (İstanbul, Türkiye)tr_TR
Çerkez Kültürütr_TR
Çerkez Sanatıtr_TR
Çerkez Sürgünütr_TR
Çerkez Tarihitr_TR
Moda (Kadıköy, İstanbul, Türkiye)tr_TR
Ailetr_TR
Saygıtr_TR
Çocukluk Dönemitr_TR
Eğitimtr_TR
Sosyal Yaşamtr_TR
Gelenekler ve Göreneklertr_TR
Kadın Erkek İlişkileritr_TR
Çerkezcetr_TR
Kafkasyatr_TR
Düğünlertr_TR
Evliliktr_TR
Sosyal Yaşam ve Geleneklertr_TR
Çerkez Ethemtr_TR
1960 İhtilalitr_TR
1980 İhtilalitr_TR
Bayramlartr_TR
Kadıköy (İstanbul, Türkiye)tr_TR
Ulaşımtr_TR
Rengin Yurdakul ile sözlü tarih görüşmesitr_TR
Görüşmetr_TR
01.01.1950, İstanbul; T.C.; Kadın; Şamil Eğitim ve Kültür Vakfı Başkanıtr_TR
Türkiye, İstanbul, Kadıköytr_TR
bqJatQKbKNstr_TR


Bu öğenin dosyaları:

DosyalarBoyutBiçimGöster

Bu öğe ile ilişkili dosya yok.

Bu öğe aşağıdaki koleksiyon(lar)da görünmektedir.

Basit öğe kaydını göster