Mustafa Faruk Özbakan ile sözlü tarih görüşmesi 2. bölüm
Görüşülen Kişi
Özbakan, Mustafa Faruk
Görüşen Kişi
Adlı, Ayşe
Hazırlayan/Destekleyen
Bilim ve Sanat Vakfı (BİSAV)
İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA)
Metadata
Tüm öğe kaydını gösterGörüşülen Kişi Künye
23.01.1948, İstanbul; T.C.; Erkek; Emekli Coğrafya Öğretmeni
Özet
Samatya’nın çok kültürlü yapısından bahseden Mustafa Faruk Özbakan, semt meydanında 7 kilise olduğu bilgisini verir (03:20). Anneannesi Fatih’te yaşamaktadır. Özbakan, o yılların Fatih’ine dair de bir hafızaya sahiptir. Anneannesi, Çarşamba Pazarı’nın da kurulduğu Mıhçılar Caddesi’nde oturmaktadır. Evi At Pazarı ile Kadınlar Pazarı arasındadır (04:10). Dayısının Mecidiyeköy’e taşındığından söz eden Özbakan, bölgenin Ortaklar Caddesi’nden sonra bittiğini, dutlukların başladığını anlatır (04.40). Çocuk oyunları da semtler arasında farklılık göstermektedir. Samatya’da muhitin yerleşimi müsait olduğu için daha çok açık alanda oynayan çocuklar, şehirleşmenin daha yoğun olduğu Fatih’te sokak arası oyunlar oynamak zorundadır. Oyunların kuralları da semtlere göre değişiklik gösterir. Fatih’te, pileli el fenerlerin içine mum yakan çocuklar, kandil günlerinde tekerlemeler okuyarak komşuları dolaşır, harçlık ve şeker toplar. Çocuklar, sıcak günlerde oyun niyetine evlerinden getirdikleri suyu yoldan geçenlere dağıtmakta, gazoz satmaktadır (12:10). Fevzi Paşa Caddesi, muhitin piyasa caddesidir. Belediye binasının bahçesi ve çevresi bölge sakinleri tarafından park olarak kullanılmaktadır. Resmi bayramlarda bando, hava şehitleri parkında mızıka çalmaktadır. O yıllarda tramvayla ulaşım sağlanmaktadır ve tramvayın geçtiği yollardan biri de Fevzi Paşa Caddesi’dir. Fatih Camii’nin cadde tarafındaki bahçesi 1950’li yıllarda çiçekli bir parktır. Ancak arka bahçe, mahalle çocuklarının futbol maçı da yaptığı boş bir toprak araziden ibarettir. Özbakan, Cami bahçesindeki medresenin öğrenci yurdu olarak kullandığını belirtmektedir. Boş ve sakin şehirde, Fatih Camii’nin bahçesinde Ramazan ayında patlatılan top, tüm sur içinde duyulmaktadır (16:20). 1904 doğumlu olan babasının anlattıklarını kayıt altına alan Özbakan, burada yine kendisine anlatılan hatıralara döner. Babası ilkokul yaşlarındayken Balkan Savaşları yaşanır. Türkçülük ve muhafazakarlık toplum içinde paralel şekilde yayılır. Fevzi Bey oğluna, İstanbul’un işgalinde Rumların evlerine Yunan bayrağı astığını anlatır. O günlerde azınlıklara yönelik uygulanan politikalarda böylesi olaylara duyulan tepki etkili olmuştur. Özbakan’ın babasından duydukları arasında, Müslümanların işgal yıllarında evlerinin duvarlarına 'bu da geçer ya hu' yazılı levhalar astığı da bulunmaktadır (22:05). Özbakan, anne ve babasından II. Dünya Savaşı’nı İstanbul’da, endişe içinde yaşadıklarını dinlemiştir. Temel gıda maddeleri karneye bağlanır. Şehir genelinde karartma uygulanmaktadır. Özbakan’ın çocukluğunda, savaş yıllarında gaz bombasından korunmak için alınan gaz maskesi hala evlerindedir (28:07). O nesil, hayatını tasarruf felsefesi üzerine kurmuştur. Babasının, her ay maaşının belli bir kısmını üzerinde tasarruf yazan bir zarfa koyduğunu görerek büyür. Devlet de bankaları aracılığıyla halkı tasarrufa teşvik etmektedir (32:00). İdam cezası henüz yasak değildir. Asılan suçlular, halkın görmesi için Sultanahmet Meydanı’nda bir süre bekletilmektedir. Özbakan, babasıyla birlikte idam edilmiş bir tecavüzcünün cesedini görmeye gittiğini hatırlar (36:50). Babası müzik ve şiirle ilgilenmesine rağmen Özbakan’ın sanata ilgisini hoş görmez. Bu sebeple, istemesine rağmen lisede teknik resim eğitimi alamaz. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Coğrafya eğitimi alan Özbakan, mesleğe idareci olarak başlar. Ve lise müdürlüğünden emekli olur (39:50). Türkiye tarihi açısından 1950’li yılların önemli olduğunu düşünmektedir. Özbakan, o yıllarda azınlıkların, demokrasi vaadi sebebiyle Demokrat Parti’yi desteklediğini aktarır (41:45). 1954’te Tuna Nehri’ndeki buz parçaları akıntıyla Karadeniz üzerinden Boğaz’a gelir. Özbakan ailesi, buz parçalarını görmek için tramvayla Bebek’e gider. (43.25). 1950’li yıllara dair aklında kalan belli başlı olayları peş peşe sıralar; ilk İmam Hatip Lisesi’nin açılış töreni ve istimlakler bunların arasındadır (45:30). 6-7 Eylül sonrasında azınlıklar ülkeyi terk etmeye başlar (46:40). Yugoslavya kurulduktan sonra İstanbullular bu kez Balkanlardaki Türklerin gelişine şahit olur. bir dönem evlerinin alt katındaki iki oda, Yugoslavya göçmeni bir aileye kiraya verilir. Rumeli göçmenlerinin çalışkanlıkları ve dürüstlükleri sebebiyle kısa zamanda toplumun güvenini kazandıklarını gözlemler (53:10). 1960’lı yıllarda Türki Cumhuriyetler’den yeni bir göç dalgası yaşanır (53:40). Balkan göçmenleri sonradan Yenibosna olarak adlandırılacak semte yerleştirilir (54:15). Samatya Zeytinburnu arasındaki yürüyüş yolu, marul bahçeleri, gelincik ve pisi pisi tarlaları ile kaplıdır. Aynı güzergahta ulaşım yağmurlu havalarda at arabaları ile sağlanmaktadır. Bugün Olivium alışveriş merkezinin bulunduğu yerde yan yana çok sayıda futbol sahası bulunmaktadır (56:05). 1950’li yıllarda Türki Cumhuriyetler’den gelen kalabalıklar Kazlıçeşme bölgesine yerleşmeye başlamıştır. Özbakan bu tercihin pratik bir sebebi olduğuna dikkat çeker. Türkmen asıllı bu insanlar hayvancılıkla uğraşmaktadır ve Kazlıçeşme’de deri fabrikaları vardır. (58:50). Geriye dönerek ilkokul yıllarına rastlayan imar faaliyetlerine ve ana arterlerin açılışına değinir (01:02:15). Bahçelievler ilçesi, yeni iskan alanları oluşturma planı çerçevesinde imara açılır. Özbakan, Beyazıt’ta, şimdi Beyaz Saray’ın bulunduğu binanın üst katında bir tabela olduğundan bahseder. Tabelada Haydar Kütük ismi yazılıdır. Bu şahıs, Bahçelievler’de arsa satmaktadır. İlçedeki arsalar, bu planlar dahilinde parsellenerek satışa sunulur (01:07:35). Yine 1950’li yıllarda imara açılan Levent için de benzer bir plan yapılır. O tarihlerde Ali Sami Yen Stadı, toprak bir sahadır. Mecidiyeköy’den sonrası ise dutluktur. Tekel Likör Fabrikası, dut bahçesinin içinde yer almaktadır. Zincirlikuyu şehir dışında kaldığı için mezarlık oraya yapılır. Yanında da IV. Mehmet’in Av Köşkü olan Yapı Meslek Lisesi bulunmaktadır. Emlak Bankası, şehir dışında, boş çıplak bir yer olan Levent’e villa tipi evler inşa eder. Halk arasında oraya kurtların indiği konuşulmaktadır. Özbakan’ın babası da aynı gerekçeyle çok cazip ödeme şartlarına sahip olan evlerden almayı istemez (01:13:20). Şehrin belli başlı piyasa caddeleri vardır. İnsanlar buralarda yürüyüş yapmaktadır. Narlıkapı, Fevzi Paşa caddeleri, Moda ve Yenikapı sahilleri Özbakan’ın aklına ilk gelenler arasındadır. Fevzi Paşa Caddesi’nde ticari işletme olup olmadığını hatırlamaz. Caddenin tamamına yakını ailelerin ikamet ettiği evlerle doludur (01:14:45). Aynı tarihlerde Laleli de nezih bir mahalledir. Bugün Ramada Otel’in bulunduğu Tayyare binalarını Türk Hava Kurumu, göçmenlerin ikameti için yaptırır (01:16:10). Beyazıt Soğanağa, Çemberlitaş, Sultanahmet Akbıyık, Yerebatan Sarnıcı ve Süleymaniye civarı, konaklarla dolu nezih yerleşim yerleridir. 1950’li yıllarda dahi Topkapı Sarayı’na doğru yaklaştıkça niteliğin yükseldiği gözlemlenmektedir. Kumkapı ve Yenikapı sahili civarında gayrimüslim azınlıklar varlıklarını sürdürmektedir. Haliç kıyısında da yine Rum ve Yahudiler ağırlıklıdır. Galata ve Pera’da, Kadıköy, Moda civarında azınlıklar ikamet etmektedir. Kadıköy’ün sahil kısımları yakın tarihlere kadar yazlık olarak kullanılır (01:22:35). Şehrin mühim caddelerinin kesiştiği önemli meydanlar vardır. Ulaşım, bu meydanlar etrafında seyreder. Özbakan, burada şehrin tramvay ağlarını sıralar. Aksaray ve Beyazıt Meydanı, önemli ulaşım ve sosyalleşme mekanları arasındadır. Beyazıt Meydanı civarında entelektüel camianın buluştuğu çay bahçeleri ve kahveler vardır. Meydan düzenlemesi yapılmadan önce Beyazıt Meydanı ile yol arasında bir kot farkı yoktur (01:25:25). Ayrıca her semtin kendi içinde küçük meydanları bulunur. Karagümrük, Şehremini, Kumkapı, Samatya, Kadırga meydanlarını sıralar. Mahalle esnafı bu meydan etrafında yerleşiktir (01:26:50). 1960’lı yılların başlarına kadar şehir içi ulaşım tramvayla sağlanmaktadır. Ulaşım ağı hakkında detaylı bilgiler veren Özbakan, bazı semtler arasında halk otobüslerinin de çalıştığını belirtir. Sur dışına; Aksaray’dan Ortaköy, Fatih’ten Harbiye ve yine Aksaray’dan Şişli hatları gitmektedir (01:27:50). Tramvayın yerine konulan hafif raylı troleybüs sistemi, tramvay kadar uzun sürmez. Yine 1960’lı yıllarda caddelerde otobüsler görülmeye başlanır. Özbakan şehir içi ulaşımla ilgili anılarını aktarır (01:33:15). 1950’lerin ilk yarısında evlere beyaz eşya girmeye başlar. Çamaşır makinası aldıkları tarihi 1953 olarak hatırlar. İstanbulluların hayatına kısa bir süre sonra da buzdolabı girer. Elektrik altyapısı henüz şehrin her yerine ulaşmış değildir. Bir buzdolabı, pek çok aileye aynı anda hizmet vermektedir. Buzdolabından önce yemekler taş mutfaklardaki toprak küpler içinde muhafaza edilmektedir. O yıllarda ev hanımlarının buzdolabı ile tanışması komedilere konu olur (01:38:20). Migros minibüsü de yine aynı yılların önemli olaylarındandır. Market ürünlerinin zor bulunduğu bir dönemde Migros marketteki ürünler bu minibüsler sayesinde mahallelere kadar ulaştırılmaktadır (01:40:35). Gündelik hayatta mahalle esnafı önemli bir yer tutmaktadır. Günlük alışverişle mahalle esnafından veresiye yapılır. Hesap ay sonunda kapatılır. Özbakan’ın tabiriyle kredi kartı yoktur ancak kredili satış vardır. (01:46:10). Değişen alışveriş kültürü hakkında bilgiler veren Özbakan, Samatya bölgesinde karşılaştığı seyyar satıcılara dair bilgiler de verir. Göçle birlikte sebzeci, sütçü, yoğurtçu gibi alışıldık seyyar satıcılara yenileri katılır. Özbakan bu yeni esnafa, el arabasında kumaş satan Denizlili bir genci örnek verir. Günlük kıyafetlerini kendileri diken ev hanımları, sokaktan geçen bu kumaşçıdan alışveriş yapmaktadır (01:50:20). 1950’li yıllarda kıyafetlerde de çeşitlilik söz konusu değildir. Etek giymenin henüz yaygınlaşmadığı yıllarda kadınlar entari giymektedir (01:51:30). Özbakan ailesi, hafta sonları genellikle Emirgan Çınaraltı Çay Bahçesi, Küçüksu Çayırı ve Gülhane Parkı’na gitmektedir. Bu merkezlerin üçü de zaman içinde dokusunu değiştirecek müdahalelere maruz kalır (01:59:20). 1 Mayıs, uzun yıllar Bahar Bayramı olarak kutlanır. Lalelerle bezenen Gülhane Parkı, 1 Mayıs günü halkın ziyaretine açılmaktadır. Halk, Gülhane Parkı’ndan çiçeklerle süslü kamyonlardan oluşan konvoyların geçişini izler. Özbakan, katıldığı bahar bayramı kutlamalarından birinde İstanbul valisi ve belediye başkanı olan Fahrettin Kerim Gökay’ı gördüğünü hatırlar. Günümüzde İşçi Bayramı olarak kutlanan 1 Mayıs’lara dair eleştirilerini de dile getirir (02:03:05). Yeme içme kültürü de zaman içinde değişiklik gösterir. Sur içinde yemek yenilebilecek iki tip yerden söz eder. İlk sırada işkembeciler yer alır. Ardından lokantaları sıralar. İlk akla gelen, Ankara Caddesi’ndeki köftecidir. Müslüman ailelerin henüz dışarıda yemek yeme kültürü yoktur. Pera, Galata ve Moda bölgesinde yoğunlaşan gayrimüslimlerde ise durum farklıdır (02:06:15). Lokantaların büyük kısmı iş yerlerinin yakınlarındadır ve sadece öğle servisi yapılır. Sirkeci’deki Filibe Köftecisi’nin yanında şehrin birkaç dönercisinden biri hizmet vermektedir (02:07:45). Çocukluk yıllarında kulak ağrısı sebebiyle doktora götürülen Özbakan’ın bademcikleri, muayene koltuğunda alınır. Doktor, işlemi yapmadan önce hastanın boğazını iki iğneyle uyuşturur (02:09:30). İstanbul’un kebapçılarla tanışması Özbakan’ın lise ve üniversite yıllarına denk gelir. İlk örnekleri Beyazıt, Laleli, Aksaray civarında görülür. Uzun yıllar İSKİ Genel Müdürlüğü’nün bulunduğu yerde sıra sıra dükkanlar vardır. Oradaki bakkallar yavaş yavaş Doğu ve Güneydoğu’dan gelen esnaf tarafından işletilmeye başlanır. Vatan Caddesi girişindeki kebapçılar da yine o yıllarda açılır (02:10:55). 1965’te üniversiteye başlayan Özbakan, bu tarihi Anadolu ile tanışması olarak kabul eder. Üniversite öğrencileri arasında İstanbullular azınlıktadır. Özbakan, pek çok yeni lezzeti taşralı arkadaşları sayesinde tadar (02:13:10). Edebiyat Fakültesi’nde diğer bölümlerin mevcudu 50-60 kişi iken o sene Coğrafya Bölümü’ne 660 kişi alınır (02:14:10). Anadolu’dan gelen öğrencilerin büyük kısmı Kadırga ile erkek öğrenci de kabul eden Vezneciler yurdunda kalmaktadır. İl Özel İdareleri, Fındıkzade’den Cerrahpaşa’ya ve Çapa’dan Kocamustafapaşa’ya giden yol üzerinde peş peşe öğrenci yurdu açmaya başlar. Fatih Camii medreseleri de yurt olarak kullanılmaktadır (02:17:30). 1960’larda üniversite sınavı iki oturumda, 4 bölüm halinde yapılmaktadır. Özbakan sınava o zamanlar Dişçilik Fakültesi olan Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde girer (02:18:40). Dershanecilik 1960’ların sonralarında sektör olarak ortaya çıkmaya başlar. Arada Beyazıt çevresindeki düğün salonlarını da sayan Özbakan, yeniden üniversite yıllarına döner. O yıllarda üniversiteye girişte 6 tercih yapılmaktadır. Anadolu’daki öğrencilerin sağlıklı tercih yapabilmesi için taban puanlar ve tercih tarihleri radyodan ilan edilmektedir. Lise son sınıfta 4 dersten bütünlemeye kalır. O tarihlerde tek dersten sınıfta kalınabilmektedir. Bütünleme sonrasında tek dersi kalan Özbakan, üniversiteye o sene yürürlüğe giren tek ders sınavı sayesinde girebildiğini anlatır. Bölüm tercihini coğrafya öğretmenine duyduğu hayranlıkla yapar (02:24:15). Öğrencilerin takım elbise ve kravatla okula gittiği yıllardır (02:25:30). YÖK öncesi ve sonrası üniversiteleri arasında çalışma düzeni açısından büyük fark olduğu kanaatini taşır. Okul 1 Kasım’da açılmaktadır. Şubat ara sınav ve tatil ayıdır. Mart ayında başlayan 3 aylık ikinci dönemin sonunda eğitim dönemi sona erer. Temmuz, Ağustos ve Eylül hocalar için akademik tatil dönemidir. Bu süre zarfında akademisyenlerin bilimsel çalışma yapması öngörülmektedir (02:28:30). Türkiye, bir dönem Avrupa ülkelerine coğrafya alanında çalışmalar yapan bilim adamları gönderir. Bu isimlerden Sırrı Erinç, Besim Darkot, İsmail Hakkı Akyol gibi isimler, Özbakan’ın hocaları arasındadır (02:29:05). Üniversite eğitimi sertifika usulüyle yapılmaktadır. Her sertifika için belli sayıda grup dersi almak gerekmektedir. Sertifika sınavları da toplu olarak verilmek durumundadır. Komisyon sınavları 68 Olayları sonrasında kaldırılır (02:31:45). 68 Olayları döneminde beşeri coğrafya alanında bitirme tezi yazar. Mezuniyet tezi de YÖK sonrasında kaldırılır (02:34:05). Üniversiteyle ilişkisini Türk Coğrafya Kurumu üzerinden sürdüren Özbakan, akademik disiplinde ciddi farklar gördüğünü tekrar eder. Önceki sistemde hocalar özerktir ve öğrenciler üzerinde nüfuz sahibidir (02:37:13). Özbakan, 1968’de üniversite son sınıf öğrencisidir. Önceki yıllarda herhangi bir siyasi gerilim yoktur. Paris ve Ankara’daki olaylardan sonra Haziran ayında İstanbul Üniversitesi Rektörlük binası işgal edilir. Üniversite senatosu okulun kapanmasına yönelik bir karar almadığı için öğrenciler okula devam eder. 14 Haziran Cuma günü sınava girmek için gittiğinde okulun komandolar denen grup tarafından işgal edildiğini görür. İşgalcilerin sınavların iptaline itiraz eden gruba ateş açması sonucu olaylar büyür. Gerginlik arttığı için sınavlar iptal edilir. Özbakan, 68 Olayları sebebiyle okulunu bir dönem uzatmak zorunda kalmıştır (02:44:05). Çatışma öğrenci yurtlarına da sıçramıştır. Çatışmalarda önceleri sopa kullanılırken giderek öğrencilerin ellerinde bıçak ve ateşli silahlar görülmeye başlanır. Olaylar yavaş yavaş tırmanarak 1970’li yıllara kadar devam eder (02:45:00). 68 Olayları öncesinde öğrencilerin toplanma yeri olan kantin ve meydanlar kapatılır. Toplu halde bir arada bulunmak tehlike haline gelir. Sağ ve sol ideolojileri benimsemiş öğrenciler içinden öğrenci liderleri çıkmaya başlar (02:47:20). Üniversitede başlayan olaylar sokaklara da taşar. Samatya'da insanların geç saatlere kadar yürüdüğü sahil yolları tenhalaşır. Akşamları dışarı çıkma adeti giderek ortadan kalkacaktır (02:47:50). Özbakan 1970 yılı Kasım ayında Tuzla Piyade Okulu’nda askerdir (02:48:00). Burada tekrar üniversite yıllarına dönen Özbakan, Beyazıt’ta bir düğün salonunun orkestrasında çaldığı bilgisini verir (02:48:20). 12 Mart Muhtırası verildiğinde askerdedir. Muhtıra’dan önce Atatürk Kültür Merkezi yanar. Yine aynı günlerde Taşkızak Tersanesi’nde sabotaj sonucu bir gemi batırılır. Özbakan, askerlik görevi sebebiyle olayları yakından takip edemediğini belirtmektedir (02:49:50). Piyade okulunda, bir talimname hazırlığı içinde olan Bölük Komutanı’nın özel yazıcılığını yapar. 6 aylık eğitimin ardından Artvin Hopa’ya gider. Askerliğinin son 7 ayında Sarp Hudut Komutanı olarak görevlendirilir (02:53:10). 1971 senesi Nisan ayında terhis olur (02:53:30). Askerlik öncesi Milli Eğitim Bakanlığı’na öğretmenlik için başvuruda bulunur. Terhis olduktan sonra başvuru sayısının fazlalığından dolayı atamasının mümkün olmadığını öğrenir (02:55:55). Hopa’da askerliği esnasında mağaza sahibi bir konfeksiyoncu ile tanışır. İstanbullu olduğu için dikkat çeken Özbakan, aldığı teklifle vitrin düzenlemeleri yapar. Özbakan, bu örnekten hareketle İstanbullu kimliği sebebiyle bazen onore edildiğini, bazen de aşağılandığını belirtir (02:58:18). Öğrenci olaylarını hocaları açısından da değerlendiren Özbakan, üniversite hocalarının tarafgir davranışlarına şahit olmaz. Yalnız Tarih Bölümü hocalarından İbrahim Kafesoğlu’nun Türkçülük düşüncesi taşıyan öğrencileri çevresinde topladığı bilinmektedir. Özbakan, Kafesoğlu’ndan Umumi Türk Tarihi dersi alır. Sonraki yıllarda öğrencilerle birlikte eylem düzenleyen hocalar olduğunu da duyar (03:05:15). İlk dershaneler 1960’lı yılların başlarında Beyazıt’ta açılır. İlk örnekleri eğitimde fırsat eşitliği yaratma iddiasını taşımaktadır. O tarihlerde Anadolu’da ve İstanbul’un kalabalık semtlerinde öğretmensiz okul sayısı çoktur. Bakırköy Lisesi’nde öğrenci sayısının fazlalığı sebebiyle laboratuvarların sınıfa çevrildiğine şahit olur. Okulda, yazdıkları kitaplar tüm Türkiye’de okutulan hocalar görev yapmaktadır. Ancak zaman zaman ücretli öğretmenlerden de ders alırlar (03:08:05). Türkiye’nin önemli eğitimcileri bu boşluğu değerlendirerek ilk dershaneleri açmaya başlar. Sistemin kurucuları; Bahçeşehir okullarının sahibi Enver Yücel, Uğur Dershanelerinin sahibi Kemal Koçak, Mef Dershanelerinin sahibi İbrahim Arıkan gibi isimlerdir. 1970’li yıllarda öğretmen açığının giderek büyümesi sebebiyle oluşan açığı dershaneler kapatır (03:10:10). Özbakan’a göre 1970’li yıllarda eğitim dibe vurur. Terör eylemleri tırmanır. Sınıflarda silahlar patlamaktadır. 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren sokakta yürümek bile zorlaşır (03:11:15). 1970’te askere gitmeden önce sınıf arkadaşı Yusuf İmamoğlu’nu okuldaki bir çatışma esnasında kaza kurşunu sebebiyle kaybeder (03:13:50) Askerden döndükten sonra Özel Yıldız Koleji’nde idarecilik yapmaya başlar (03:14:40). Kolejde, aynı dönemlerde mezun olduğu bir tarih öğretmeniyle tanışır. Aybars Tekin isimli bu bey ülkücü kimliğe sahiptir. Komandolar denilen ülkücü grubun kurucuları arasında yer almıştır. Bir müddet sonra okuldan ayrılan Tekin, 1970’li yıllarda pusuya düşürülerek öldürülür. Özbakan, 1968’deki öğrenci olaylarıyla başlayan terör eylemlerinde ikinci arkadaşını da böyle kaybeder. Tekin’in ölümünden bir ay kadar sonra 12 Eylül darbesi yaşanır ve terör eylemleri sona erer (03:16:55) İç çatışmadan dolayı üniversite eğitimleri de aksar. Düzenli eğitim alamayan öğretmen adayları birkaç aya sığdırılan hızlandırılmış derslerle mezun edilerek atanır. Özbakan o şartlar altında göreve başlayan yeni öğretmenlerin yetersizliklerini yakından gördüğünü belirtmektedir (03:18:40). Terör yıllarında kahveler taranmakta, insanlar yollarda öldürülmektedir. Özbakan, çatışmalardan mağdur olan halkın, 12 Eylül darbesinin ardından rahatladığını gözlemler. Anayasanın yüzde 92’lik bir evet oranıyla kabulünü, halkın 12 Eylül darbesini olumlu karşıladığı manasında yorumlamaktadır (03:23:05). 10’ar yıllık dilimlere ayrıldığında, Türkiye tarihinde 1950’lerde göç ve sanayileşmenin öne çıktığına dikkat çeker. 1960’lar geçiş dönemidir. 70’ler ise tüm kesimler açısından çöküş yılları olur (03:23:30). Devlet otoritesinin zayıflaması sonucunda kaçak yapılaşma, ticari kaçakçılık gibi kontrolsüzlükler normalleşir (03:24:03). Özbakan, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik ciddi bir güven olduğunu belirtmektedir. Bu güven ve asayişin sağlanması dolayısıyla 12 Eylül’e verilen desteğin önemli bir kısmını samimi bulmaktadır (03:25:20). Düğünler, şehrin farklı yerlerinde bulunan düğün salonlarında yapılmaktadır. Batı müziği eşliğinde başlayan eğlence, genellikle yöresel ezgiler eşliğinde biter. Özbakan, sadece Beyazıt’ta 6 düğün salonu olduğunu hatırlar. Elektronik saz bulunmamaktadır. Orkestralar; kontrbas, piyano, trompet veya saksafon, davul, akordion ve solistten oluşmaktadır. Göçlere kadar düğünlerde takı merasimi yapılmaz. Zamanla bağlama sazlar arasına dahil olur (03:28:20). Kendi gayretleriyle mandolin ve ud çalmayı öğrenmiştir. 1960’ların ortalarındaki Batılı etkilerden dolayı gitar popüler bir saz haline gelmiştir. Özbakan, Samatya’da arkadaşlarının kurduğu bir grupta basgitar çalmaktadır. Yazlık sinemalarda film gösterimlerinden önce orkestralar sahne alır. Daha çok Barış Manço, Cem Karaca, Beatles, Tom Jones şarkıları çalmaktadırlar. Üniversiteden arkadaşlarıyla birlikte bir süre düğün salonlarında çalışır. Askerlik sonrası devam etmez (03:32:57). Sünnet düğünleri de salonlarda yapılmaktadır. Özbakan’ın Vezneciler’de bir salonda yapılan sünnetinde kuklacılar ve hokkabazlar sahne alır. Toplu sünnet merasimi geleneği 1950’li yıllardan beri devam etmektedir (03:33:50). Her semtte birden fazla yazlık sinema vardır (03:35:05). Televizyon yayınları, toplumsal yapılanmayı etkileyen önemli etkenler arasındadır. Önceleri sohbet etmek için toplanan komşular, her eve televizyon girene dek ekran karşısında toplanmaya başlar. Yayınları herkesin bir arada izlemesi ayıp, mahrem görülen konuların zamanla normalleşmesini doğurur (03:38:25). Her dönemde popüler bir muhit olan İstiklal Caddesi fiziki olarak da bugünden farklıdır. Özbakan, caddenin iki tarafında geniş kaldırımlar bulunduğunu belirtir. Cadde trafiğe açıktır ve ortasından iki şeritli bir yol geçmektedir. Tramvay yolu da aynıdır. Caddeye asker girmesi yasaktır (03:39:10). Özbakan, caddenin insan profilinin gün içinde değişiklik gösterdiğini ifade eder. Gündüz iyi giyimli kadınlar ve erkekler görülür yollarda. Hava kararmaya başladığında caddeye bu kez akşamcılar gelmektedir. Saat 22:00’den sonra da İstiklal caddesine daha çok pavyoncular gelir (03:40:45). Cadde sinemalar açısından da zengin bir dokuya sahiptir. En popüler sinemalar Atlas, Emek ve Yeni Melek’tir (03:41:40). Şehrin geçirdiği kültürel değişim, İstiklal Caddesi’nde de karşılık bulur. Avrupa’ya çalışmaya giden işçiler ilk biracıyı, güneydoğudan gelenlerse ilk lahmacun salonunu açar. Özbakan, değişimin İstiklal Caddesi’ne yansımasını kırılma noktası kabul etmektedir (03:43:20). 80’lere kadar Beyoğlu’na takım elbiseyle çıktığını hatırlar. Caddedeki iş yerlerinde çalışan ve muhitin profiline uymayan insanlarsa ara sokaklardan çıkmamaktadır (03:45:10). Müzisyenlerin, figüranların kendilerine ait kahveleri vardır. Özbakan bu kapalılığı kast sistemine benzetir (03:46:56). Avrupa ülkelerinin Türkiye’den işçi aldığı yıllarda İstanbul’dan da gidenler olur. Samatya’dan iki komşularının gittiğine şahit olur. İlk gidenlerin verdiği cesaretle aileler de Almanya’ya gitmeye başlar. Özbakan, gidenlerin, önceki yıllarda göçle İstanbul’a gelen aileler olduğunu gözlemler (03:49:45). İstanbul’dan her gün Paris-Münih posta treni kalkmaktadır. Türkiye, yurt dışından izne gelen işçiler sayesinde naylon gömlek, taşınabilir radyoteyp gibi ürünlerle tanışır (03:51:45). Beyaz eşyadan sonra evlere sırasıyla radyo ve pikap girer. Eminönü’ndeki plakçıların önünde uzun kuyruklar oluşmaktadır. Yerli ve yabancı tüm plakları bulmak mümkündür. 1970’li yıllarda müzik piyasasına Orhan Gencebay ve Ferdi Tayfur girer. Siyasi olaylar ve göçün getirdiği değişim bir arada yaşanmaktadır. Özbakan, siyasi karışıklıkların da göçlerden kaynaklandığı kanaatini taşır. Nitekim İstanbul’da ilk çatışma bölgeleri göçlerden sonra kurulan semtler olur (03:56:46). Cem Karaca, Barış Manço, Moğollar gibi isimlerin batı müziği sazlarıyla folk müzik yapmaya başlamasını Türk müziği açısından önemli bir dönüm noktası kabul eder (03:58:20). Göçle gelenlerin oluşturduğu, merkezle bağlantısı zayıf gecekondu bölgelerinde ise yeni bir kültür ortaya çıkar. Bu dönemin öne çıkan isimlerinin başında Orhan Gencebay gelmektedir. Göç, kendine Yeşilçam’da da yer bulur (04:01:30). Özbakan, fotoromanların ekonomik olarak en altta yer alanlara hitap ettiğini gözlemlemektedir (04:02:05). İstanbul’un değişen eğlence kültürü hakkında detaylı bilgiler veren Özbakan, şehrin öne çıkan gazinolarını sıralar. Taksim’de Maksim, Tepebaşı, Belediye ve Bebek Belediye Gazinosu en gözde mekanlardır. O günlerin assolistleri; Zeki Müren, Behiye Aksoy, Nesrin Sipahi ve Gönül Yazar’dır. Alt kadrolarında akordeonla şarkı söyleyip mizah yapan Celal Şahin, Ateşböcekleri gibi komedyenler yer alır (04:04:50). Özbakan, Zeki Müren’i Türk Sanat Müziğini halka ulaştıran isim kabul eder. Ancak meslek hayatının sonlarına doğru gazino kültürü zayıflamıştır. O yıllarda Özbakan, Aksaray civarındaki gazinolardan birinde Müren’i dinler (04:08:10). Müren’den sonra sırasıyla Orhan Gencebay ve İbrahim Tatlıses dönemleri başlar. Aynı değişimin Yeşilçam’daki karşılığı Ediz Hun, Kemal Sunal ve Şahan’dır (04:09:00).
Video
Koleksiyon
- Görüşme [3104]