Hüseyin Elmas ile sözlü tarih görüşmesi
Görüşülen Kişi
Elmas, Hüseyin
Görüşen Kişi
Adlı, Ayşe
Hazırlayan/Destekleyen
Bilim ve Sanat Vakfı (BİSAV)
İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA)
Metadata
Tüm öğe kaydını gösterGörüşülen Kişi Künye
1959, Sivas; T.C.; Erkek; Mali Müşavir
Özet
Hüseyin Elmas, Sivas’ın Hafik ilçesinin Yalıncak köyünde dünyaya gelir. Nüfustaki doğum tarihi 1959’dur fakat gerçekte 2 ya da 3 yaş daha büyüktür. Köyde, Elmas’ın halen dernek başkanlığını yaptığı Yalıncak Sultan Dergahı vardır. Hüseyin Elmas, 10 kardeşin üçüncüsüdür. Kendisinden büyük iki ablası vardır. 1965 yılında köy ilkokuluna, 1970 yılında Erzincan’ın Tercan ilçesinde ortaokula başlar. Ortaokul iki ve üçüncü sınıflara Ankara’da devam eder. 1974 yılında yetişmesinde çok payı olan dayısı Hüseyin Feyzi Yalıncakoğlu ile İstanbul’a gelir (02:47). Gündüzleri çalışması gerektiği için o yıl açılan Bakırköy Akşam Ticaret Lisesi’ne kaydolur. Belediye Sarayı’nın çay ocağında iş bulur ve çalışmaya başlar. İstanbul’da evinde kalabileceği bir akrabası yoktur. İlk aylarda Yalıncak Tekkesi’nin postnişini olan dayısıyla birlikte taliplerin evlerinde kalırlar. Aralık ayında iki odalı bir gecekondunun tek odasını kiralayarak orada kalmaya başlar. Odanın aylık kirası 200 liradır (05:40). Hemşehrileri daha çok Okmeydanı civarında yaşamaktadır. Haliç Köprüsü yapılmıştır ancak henüz Topkapı’dan Çağlayan, Mecidiyeköy güzergahına otobüs ve minibüs seferi yoktur. İşe gitmek için evden sabah 06:00’da çıkması gerekmektedir. Dersler, akşam 18:30 ile 22:30 arasında yapılmaktadır. Çıkışta trenle Yenikapı’ya kadar gidip oradan otobüs ya da minibüsle Şişhane’ye geçmektedir. Oradan da Okmeydanı minibüsüne binen Elmas, gece 01.00 civarında eve ulaşmaktadır (07:54). Ev tutmadan önce yaşadığı en büyük sorun konaklamadır. Dayısı yakın bir yerde ise onun yanına gitmekte, değilse gece geç saatte gidebileceği bir yakınına misafir olmaktadır. Hatırladıkça hüzünlendiği bir hatırasını anlatır (10:03). Okmeydanı’ndaki tanıdıkları genellikle yoksuldur. Ek gelir elde etmek için gecekondularının birer odasını kiraya vermektedirler. Kısa bir süre sonra köyden kardeşi Hamza da gelir. Birlikte kalmaya başlarlar (11:35). Ailesi köyde yaşamaya devam etmektedir. Köy okuluna devam eden bütün kardeşler çok başarılı ve terbiyelidir. Öğretmenler, eğitimlerine devam etmeleri yönünde ısrarcı olmaktadır. Ayaklı kütüphane olarak bilinen Hüseyin Elmas, dayılarının karakterleri üzerinde çok etkili olduğunu söyler (14:37). 1979 yılına kadar gündüz çalışır, gece okula devam eder. Belediye’nin çay ocağında muhatap olduğu memurlar üniversiteye devam etmesi yönünde teşvik ederler. Akşam lisesine genellikle kademelerini yükseltmek isteyen devlet memurları devam etmektedir (16:30). 1970’lerin sonlarında siyasi hareketlilik yükselmiştir. 1979 yılında mezun olur ve İstanbul Belediyesi Hesap İşleri Müdürlüğü’nde çalışmaya başlar. 2 yıl memuriyetten sonra Ankara İktisadi Ticari İdari Bilimler Akademisi Mali İşler ve Muhasebe Yüksek Okulu’nu kazanır. 1979’da başlayan memuriyeti devam etmektedir. Kazancının bir kısmını ailesine gönderir (20:40). 1981 yılının Kasım ayında üniversiteye başlar. O tarihlerde kayıt yaptırdığı bölümde devam mecburiyeti yoktur. Ancak 2 ay sonra kurulan Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) bütün bölümlere devam mecburiyeti getirir. Tercihini okuldan yana kullanarak işten ayrılır. Üniversiteyi bitirmek bir iddia haline gelir (23:25). Ankara’daki üniversite yılları maddi zorluklar içinde geçer. Bir gecekondunun bodrumunda kalmaktadır. Hiç eşyası ve parası yoktur. Çektiği sıkıntılara dair anılarını anlatır. Haftada bir ısınabilmek için sinemaya gider. Üniversite son sınıfta öğrenci yurdunda kalır (33:45). Öğrenciliği devam ederken İstanbul’a geldikçe bir akrabasıyla birlikte boyacılık yapar (35:50). Mezun olduktan sonra İstanbul’a dönerek muhasebecilik yapmaya başlar (36:10). O tarihlerde Yıldız Teknik Üniversitesi’nde öğrenci olan eşiyle 1987 yılında evlenir. 50 bin lira maaş almaktadır. Ümraniye’de kirası 60 bin lira olan bir ev tutar. Geçinmesi mümkün olmadığı için iş değiştirir. İş adamı Sabri Aslan’ın yanında 250 bin lira maaşla çalışmaya başlar ve uzun yıllar devam eder (39:10). 1996 yılında kayınbiraderiyle kendi işini kurar ancak başarılı olamaz. Aldığı dini terbiye sebebiyle iş dünyasının şartlarıyla mücadele edemez (40:00). 1988 yılında askerlik kararı alır ancak geçirdiği bir rahatsızlık sebebiyle 1,5 sene sonra, 1990’da askere gidebilir. 1 Ağustos’ta Kütahya’da bölüğüne teslim olur, ertesi gün Kuveyt Savaşı çıkar. Acemilikten sonra Ankara 3. Hava İkmal Bakım Merkezi’ne gider. Kuveyt Savaşı sebebiyle bütün izinler kaldırılır. Askerliği devam ederken kız kardeşi vefat eder. 21 Mart’ta savaş biter, Elmas ertesi hafta terhis olur (45:30). 1988 yılının Aralık ayında oğlu Mert Ali dünyaya gelir (45:48). Bekar kardeşlerinin üçü Hüseyin Elmas ve eşiyle kalmaktadır (46:55). 1993 yılının Aralık ayında yetişmesinde büyük emeği olan ve Aleviliğe dair sahip olduğu tüm birikimini edindiği dayısı Hüseyin Feyzi Yalıncakoğlu vefat eder. Bu kayıptan çok etkilenir (47:50). Bütün kardeşleri İstanbul’dadır. Köyde yalnız kalan anne ve babası da 1997 yılında gelir. Annesi 2000 yılında vefat eder. Annesinin köyde çok sıkıntılı bir hayatı olduğuna şahitlik eder. Annesi Zöhre Elmas, kızını ve kardeşini kısa aralıklarla kaybedince toparlanamaz (49:45). Babası da 2006 yılında hayatını kaybeder (50:20). Cenazesini köye götürdüklerini kaydeden Elmas, zaruri durumlar dışında tüm cenazelerini köye götürdüklerini belirtir. Din büyüklerinin kabirlerinin bulunduğu topraklar Aleviler tarafından kutsal kabul edilmektedir. (51:45). İstanbul’un Anadolu’nun pek çok yerinden daha fazla ulu şahsiyete ev sahipliği yaptığını kaydeder. Kaynaklarda İstanbul’da 800 ile 1200 arasında Alevi Bektaşi dergah ve türbesi olduğunu okur. Zaman içinde Alevi inancı ile çatışma yaşayan siyasi otoriteler bu dergahları yasaklamış ve yıktırmıştır. Baba ve Dede uzantılı tüm ziyaret noktalarının Alevi-Bektaşi inancına mensup kişilere ait olduğunu kaydeder. Büyük bir tarihi mirasa ev sahipliği yapan İstanbul’a gereken önemin verilmediğini düşünmektedir (01:03:35). Şehirli nüfus arasında Bektaşiliğin daha yaygın olduğunu dile getirir. İstanbul’da bulunan Karacaahmet Sultan, Hacı Bektaşı Veli Dergahı'nda gözcülük vazifesi yapmıştır. Aleviliğin İstanbul’a köyden kente göçle gelmediğini belirtir. Taşradan gelen Aleviler, İstanbul’da bu kadar yoğun bir Alevi kültürü olduğunu bilmemektedir (01:05:15). Yavuz Sultan Selim’e kadar Osmanlı padişahlarının en yakınında bulunanlar Alevi-Bektaşi büyükleridir. Hüseyin Elmas, bir cemevinde dedelik hizmeti yürütmektedir (01:07:20). Alevi inancında Hazreti Muhammed’in konumuna dair bir hikaye anlatır. (01:09:45). Mensup olduğu Ağuiçen Ocağı, İmam Zeynel Abidin aracılığıyla Hazreti Muhammed'e ulaşmaktadır (01:10:00). Dinler tarihine göre Alevilik tarihini ve Alevi inancının nüanslarını anlatır. Alevi dergahlarında haremlik selamlık uygulanmamaktadır. Hazreti Fatıma, Hazreti Ali ve diğer yol ulularından da üstün tutulmaktadır. Buradan hareketle Alevi kültürü içinde kadınlar erkeklerle bir arada ibadet etmektedir (01:21:30). Alevi kültürünün temelinde rızalık kavramı yatmaktadır. Bu yüzden Alevilerin kul hakkı konusunda hassas olmaları gerektiğini dile getirir. Her cem ayini, dedenin katılımcılardan rızalık almasıyla başlar. Ardından cem erenleri, bir önceki ayinden itibaren yaptıkları hataları sıralar (01:27:05). Talibe ceza ya da ödül verilecekse, düşkün kılınıp yolun dışına itilecekse cem erenleriyle birlikte karar verilir. Görgü Cemi adı verilen bu ayin her yıl tekrar edilmektedir. Düşkün kılınan kişi en az 7 yıl cemlere katılamaz. Hayvanlarını köylülerin sürüsüne katamaz. Kimse kendisiyle konuşmaz ve tecrit edilir. Ömür boyu affedilmemesine sebep olacak düşkünlük sebepleri de vardır. Cinayet, zina gibi suçlar buna dahildir (01:30:50). Alevi kültüründe cenazeler için gömülmek yerine toprağa sırlanmak ifadesi kullanılmaktadır. Toprağın sırlarla dolu olduğuna inanılmaktadır (01:31:50). Alevi-Sünni ayrımının birkaç asır önceye kadar yapılmadığına işaret eder. Bu bölünme, siyasi mücadeleler sonucunda meydana gelir (01:33:45). Alevi-Sünni çatışmasının temelinde siyasi kışkırtmaların bulunduğunu düşünür (01:35:10). Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan Alevilere yönelik asimilasyon sürecinin bugün de devam ettiğine inanmaktadır (01:37:45). Alevi dedeleri, 12 imam neslinden gelmektedir (01:38:30). Elmas, aldığı terbiye gereği hayatında kimseyle küs olmadığını, küs kalmadığını ve kalp kırmadığını söyler. Bir memnuniyetsizlik durumunda ise geciktirmeden özür dilemektedir. Büyüklerinden böyle gördüğünü; aksi yöndeki davranışların temsil ettiği makama uymadığını kaydeder (01:39:40). Köylerde her Perşembe günü mutlaka cem yapılmaktadır. Çocukluğundan itibaren katıldığı bu ayinler, Elmas için bir çeşit eğitim aracıdır. Her yıl bir kez Görgü Cemi ve Hızır Cemi yapılır. Hızır Cemi'nden önce 3 gün oruç tutulur, kurban kesilip lokma dağıtılır. Kökeni İslam öncesi döneme dayanan aşurenin Alevi kültüründe önemli bir yeri vardır (01:41:50). Babasının da dede olduğunu söyleyen Elmas’ın annesi Yalıncak Sultan Dergahı postnişinin kızıdır. Halk içinde babasına Mahmut Dede, annesine ise Zöhre Ana diye hitap edilir (01:43:22). Çocukluğu tekkede, dayısının ve babasının terbiyesi altında geçer. Özel günlerde evlerinde toplanan komşulara alevi inancı gereği yol gösteren babasını gözlemleyerek yetişir. Yas dönemlerinde, içinden can çıkacak hiçbir şey yenilmez ve kan dökülmez. Köyde Ehl-i beyt ve Hazreti Hüseyin için yas tutulan 12 gün boyunca et yenmez, yıkanılmaz ve erkekler traş olmaz (01:45:15). Bu ritüellerin birkaç asır öncesine kadar Alevilerle birlikte diğer kültürlere mensup insanlar tarafından da uygulandığını dile getirir. Sünni ve Alevi köyleri arasında iyi bir ilişki olduğunu gözlemler. Sivas’ta Ermeni yerleşim bölgelerinde yaşayan Sünnilerin toprakları daha bereketlidir. İlişkiler; köyden kente göçle bozulmaya başlar. 12 Eylül darbesinden sonra Kahramanmaraş, Çorum, Sivas, Ortaca ve Elbistan gibi bölgelerde yaşanan Alevi-Sünni çatışmalarının darbeyi meşrulaştırmak maksadıyla bilinçli olarak çıkarıldığını düşünmektedir (01:46:55). Madımak Oteli yangınının da Alevi-Sünni gerilimini artırmak için çıkarıldığı kanaatindedir. (01:48:05). Elmas’ın çocukluğunda köyde işler nisan ve ekim ayları arasında yoğunlaşır. Geri kalan 6 ayda, her akşam bir araya gelinir. Kitaplar okunur, sazlar çalınır, deyişler söylenir, menkıbeler anlatılır. O meclislerin irfan mektebi olduğunu dile getirir. Herkes gibi o da Alevi yolu ve erkanına dair bilgileri kitaplardan, hocalardan değil bu toplantılar vesilesiyle dedelerden, birikimli taliplerden ve mürşitlerden alır (01:49:27). Babasının dede olduğunu tekrar hatırlatan Elmas, babasının 6 aylık kış dönemi boyunca talip görmeye ve cem yapmaya başka köylere gittiğini ifade eder. Geleneği devam ettiren son kuşağın temsilcisi babasıdır. Sonraki nesil şehre gelerek orada yeniden yapılanır. Köy ziyaretlerinin sebebi kültürel geleneğin devamını sağlamaktır. Dedeler, sert kış şartları dolayısıyla gidilemeyecek köylere yolu ve erkanı iyi bilen ve hayatıyla örnek olan kişilerden vekil bırakır. Böylelikle hayat aksamadan devam edebilmektedir (01:51:20). Alevilik inancının Türki Cumhuriyetlerden Balkanlara, kuzey bölgelerden Suriye, Irak, Mısır’a kadar geniş bir bölgede yaşandığına dikkat çeker. Coğrafyalar değiştikçe uygulamalarda da farklılıklara rastlanmaktadır. Ancak Alevilerin ibadet kabul ettiği semah bütün bölgelerde icra edilmektedir. Semahın ifade ettiği sembolik manalara dair açıklamalar yapar. Hüseyin Elmas’ın İstanbul’da postnişini olduğu dergahta her hafta dönülen Tokat Hubyar Semahı, güneşin ve gezegenlerin seyrini temsil etmektedir. Alevi inancının güçlü bir batıni yönü vardır (01:56:55). Aleviliğin yaygın bir şekilde yaşanması kesintilerle birlikte 1826 yılına kadar devam eder (01:57:55). Alevilerin ilham aldığı ozanların isimlerini sıralar (01:58:45). Alevi inancına mensup kişiler ve dede çocukları bu ozanların divanlarında dile getirilen hikmet ve kültürle yetişmektedir. Talipler, dede çocuklarını küçüklükten itibaren gözlemler. İçlerinden makama en layık olan, babasından sonra dede postuna oturur (02:00:00). Hüseyin Elmas, Yalıncak Sultan Dergahı’nda yetişir. Ağuiçen Ocağı dedelerindendir (02:00:10). 1267’de kurulan Yalıncak Köyü, tarihi İpek Yolu üzerindedir. Köyde, Yalıncak Sultan Türbesi bulunmaktadır. Elmas’ın dedeleri tarafından ihya edilen türbe Tekke ve Zaviyeler Kanunu’ndan sonra 1937 yılında yıktırılır. 2003 yılında Hüseyin Elmas’ın başkanlığını yürüttüğü dernek tarafından tekrar yaptırılır. Tekke’nin dedeliğini dayısının oğlu Mahmut Yalıncakoğlu yürütmektedir (02:04:58). Anne tarafından soyu Yalıncak Sultan’a dayanmaktadır (02:05:25). Mazisi 800 yıl önceye dayanan bu tekkede yetişir. Her dede kendi babasının himayesinde yetişir. Yüzlerce yıllık birikim, babadan oğula eğitimle aktarılır (02:06:07). Alevilik inancının tarih boyunca çeşitli sebeplerle müdahaleye uğradığını kaydeder ve daha önce de verdiği Yavuz Sultan Selim ismini tekrar anar. 1826’da bütün dergah ve türbeler yıktırılır. Alevi büyüklerinin bir kısmı öldürülür, geri kalanlar ise sürülür. 50 yıl süren bu karışık dönemde bazı inanç unsurlarının yitirildiği kanaatindedir (02:07:25). Yakın tarihteki en büyük kırılma noktası ise 1950’lerde başlayan köyden kente göçtür. Göç, Alevi yaşayışının aksamasına sebep olur. İnanç mensuplarının yer değiştirmesi, hiyerarşiyi bozar. Talipler daha erken tarihlerde şehre gelir ve dede-talip bağı kopar (02:09:20). Şehirlerde, Alevilere karşı tohumları II. Mahmut döneminde atılan bir tepki olduğunu dile getirir. Göçle gelen Alevi inancı mensupları bu tepki sebebiyle kendilerini gizlemek zorunda kalır. Bu şartlar, taliplerin ve dedelerin yoldan kopmasına neden olur (02:10:05). 1960, 1970 ve 1980’li yıllardaki siyasal akımlar Alevi gençleri çok etkiler. Siyasi karşıtlık alevi ve sünni gençleri birbirine düşmanlaştırır. Darbelerden önce Alevilerin tekrar taşraya dönmeleri için iki mezhep arasında çatışma çıkarıldığını söyler. Yeni bir kıyıma maruz kalmak istemeyen aleviler, şehirde kendilerini gizlemek ihtiyacı hisseder. Kimliklerinin bilinmesi durumunda ayrımcılığa uğrayacakları kanaati hakimdir (02:12:00). Çocukluktan itibaren kimliğini gizlememe telkiniyle yetiştirilen Elmas, en büyük örneğin hayatı pahasına davasından dönmeyen Hazreti Hüseyin olduğunu söyler. Ancak büyük çoğunluk güvende hissetmediği için Aleviliğini inkar etmek durumunda kalır (02:13:25). 1993 yılında yaşanan Madımak Oteli yangını ve bir televizyon programındaki Alevilik karşıtı beyanlar kırılma noktası olur. Avrupa’da örgütlenen Aleviler, Türkiye için örnek teşkil eder. Köy yapılanması, şehre uygun olarak yeniden düzenlenir (02:15:00). Elmas, yeniden Aleviler üzerindeki baskılara döner ve gelenekteki gözcülük kurumunun zaman içinde yeni bir şekil aldığını anlatır. Gözcülük, dışarıdan gelecek saldırılara karşı alınmış bir önlemdir. Köylerde, cemevinin bacasında köyün girişinden itibaren yerleştirilen görevlilerle irtibat halinde bir gözcü bulunur. Bu durum baskın için gelen askerlere karşı alınmış bir önlemdir (02:16:40). Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile Alevilere ait pek çok sıfat ve gelenek yasaklanır (02:17:10). Buna rağmen büyük bir kısmı Atatürkçü olan Alevilerin Cumhuriyeti sevdiğini ifade eder. Cumhuriyet’in kurulmasına büyük destek vermelerine rağmen baskıya maruz kalmaları Aleviler için kırgınlık sebebi olmuştur. Cumhuriyet ifadesini Atatürk’e ilk defa Hacı Bektaş Dergahı Postnişini Çelebi Cemalettin Efendi telaffuz eder (02:19:20). Alevilerin yeniden örgütlenirken karşılaştıkları en büyük engel, cemevlerinin Anayasa’da ibadethane olarak kabul edilmemesidir. Elmas, Sünni inancına mensup kişilerden bu hususta destek beklediklerini kaydeder (02:24:30). 10 yıl kadar önce başlayan Alevi Çalıştayları, Alevi toplumunda bir heyecana sebep olur. Bu çalışmalar sonucunda yasal statü kazanma beklentisi içindedirler. Bazı cemevlerine elektrik ve su faturalarını ödeyemedikleri için haciz gelmektedir. Cemevlerinin inşa edildiği kamuya ait arazilerin işgalle alındığını belirtir. Zorunlu din dersi, vakıf mallarının iadesi gibi sıkıntıları sıralayarak bu sorunların aşılabilmesi için yasal statü kazanmaları gerektiğini dile getirir. Madımak Oteli’nin müze yapılmasını talep eder. İyi niyetlerle başlayan çalıştayların kasıtlı olarak hedefinden uzaklaştırıldığını düşünmektedir (02:33:53). Elmas ailesi, 190 yıl kadar önce Tunceli’den Sivas’a göç eder. Ağuiçen Ocağı’nın merkezi Dersim’dedir. Dersim Olayları, kırgınlığa sebep olmakla birlikte Alevilerin Cumhuriyet’ten vazgeçmesine neden olmaz. Dersim’de yaşanan gerginlik Sivas bölgesine yansımaz (02:37:35). Büyüklerinin geçmişteki olayları anlatmamayı seçtiğini ve yaşananların Dersim’de bile konuşulmadığını belirtir. Olaylardan sonra sürgüne tabi tutulanlar, gittikleri yerlerde neler yaşadıklarını anlatmaz. Elmas’a göre bu durum hem korkudan hem de acıları tekrar etmeme arzusundan kaynaklanmaktadır. Anılar, sır gibi saklanmaktadır (02:39:48). Alevi kültürünün haksızlığa karşı çıkma esasına dayandığını kaydeder. Tarihte, bu sebeple yaşanmış çok sayıda ayaklanma vardır (02:44:30). Şehirden uzak bir dağ köyünde yaşadıkları için 27 Mayıs döneminde olanlar Elmas ailesi tarafından takip edilemez. 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerini yaşayan Elmas, Alevilerin darbelerden en fazla etkilenen kesimler arasında olduğu fikrini taşır. 27 Mayıs Darbesi’nin Amerika tarafından yaptırıldığını dile getirir. Elmas’a göre Aleviler, Adnan Menderes’i sevmektedir. Köylerde siyasal bilinç yeterince gelişmediği için darbelere gereken tepki verilmez. Elmas, inancına referansta bulunarak idama karşı olduğunu aktarır (02:49:13). Köyden kente göçü, takip edilen siyasetlerle ilişkilendirir. Yalıncak köyü, tarihte Aleviliğin üniversitesi olarak kabul edilmektedir. Sivas’ın iklim koşullarının tarım için elverişli olmadığı bilgisini veren Elmas, tarım ve sanayiyi farklı eyaletlerde konumlandıran Almanya örneğini verir. Sivas’ın yoğun göç vermesinin ardında siyasi irade olduğunu düşünür. Siyasi irade şehre göçün asimilasyonla sonuçlanacağını ummaktadır (02:53:35). Anadolu’dan göçen insanlar büyükşehirlerde hizmet sektöründe çalışmaya başlar. Üretici olmaktan çıkan halk, tüketici konumuna geçer. Köyden kente göç, dışa bağımlı ekonomik sistemin kabul edilmesine sebep olur (02:58:05). Aleviler, İstanbul’da daha çok gecekondulaşmayla oluşan semtlerde yaşamaktadır. İstanbul’da bir arada yaşadıkları bölgelere yönelik sabotajlar olduğunu söyleyen Elmas; Gülsuyu, Okmeydanı, Nurtepe, Gazi Mahallesi, Sarıgazi, Küçükçekmece ve Kanarya gibi yerlerdeki hareketliliğe, o bölgeleri rant haline getirmek isteyen odakların sebep olduğunu iddia eder (03:00:00). Şehirlerde kendilerini güvende hissetmeyen Aleviler, inançlarını yaşamayı bırakır. Cenazeler camilerden kaldırılmaya başlanır. Zaman içinde birbirinden haberdar olan Aleviler, farklı bölgelerden gelen Alevilerle gizlilik içinde temas kurmaya başlar. 1990’lı yıllara kadar kendilerini gizlemeyi sürdürürler. Bu noktada yeniden şehir hayatının Alevi hiyerarşik örgütlenmesi üzerinde sebep olduğu olumsuz etkilere değinir. Yeni hayat tarzı geleneksel ilişkilerin yürütülmesine uygun değildir. Dedelerin dağınık halde yaşayan talipleri takip etme imkanı ortadan kalkar. Talipleri takiben şehre gelen dedeler temsil ettikleri pozisyona rağmen hizmet sektöründe, çöpçü, temizlikçi gibi pozisyonlarda çalışmaya başlar. Yeni nesillerin irfan mektebi kabul edilen cemevinde yetişme imkanı ortadan kalkar. Göç süreci geleneklerin unutulmasıyla sonuçlanır. Elmas, yakın tarihlerde açılmaya başlanan cemevleri sayesinde yeniden bir yapılanmaya girildiğini kaydeder (03:04:53). Şehirde gerçekleştirilemeyen uygulamalara değinerek terk edilen erkana dair detaylar verir (03:09:25). 1981-1985 yılları arasında, üniversite öğrencisidir. Bu dönemde İstanbul’a geldikçe dayısıyla cemlere katılır. Henüz bir cemevi yoktur. Alevilerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde, büyük evlerde küçük gruplarla toplanarak cemler yapılır. Elmas, başlarına bir sıkıntı geleceğinden korkarak toplandıklarını belirtir. Cem ayinini Hüseyin Feyzi Yalıncakoğlu yürütmekte, Elmas da bağlamasıyla ona zakirlik yapmaktadır. Dedeler genellikle zakirliği kendileri yapmaktadır. Babası İstanbul’a geldiğinde onunla birlikte de talip ziyaretlerine gitmektedir (03:11:50). Şu anda dedeliğini yürüttüğü Sarıgazi Cemevi ile ilgili bilgiler verir. Orada yapılan Görgü Cemleri'ne kendisi başkanlık etmektedir (03:12:40). Herhangi bir sıkıntı yaşamasalar da yasal statüye sahip olmayan cemevlerinin geleceğine yönelik kaygılar taşımaktadır. İnanç özgürlüğünün olduğu bir toplumda yaşamak dışında bir istekleri olmadığını söyleyerek bu konuyla ilgili bir anısını aktarır (03:16:45). Alevilere yönelik asimilasyonun çeşitli kanallar üzerinden devam ettiğini kaydeder. Zorunlu din dersini asimilasyon aracı olarak görmektedir. Devletin din hizmetinden çekilmesi gerektiğini savunur (03:20:57). Cemevleri 1993 yılından sonra açılmaya başlar. İstanbul’da ilk olarak Gazi Mahallesi'ndeki, Sarıgazi'deki ve Okmeydanı’ndaki cemevleri açılmıştır. Belediye başkanlarının hoşgörüsü sayesinde ve zaman zaman üzerinde kuruldukları arazinin işgal edilmesi yoluyla inşa edilirler. Gerekli maddi destek bağışlarla sağlanmaktadır. Son yıllarda cemevi sayısının hızla arttığını söyleyen Elmas, İstanbul’da 200, Türkiye genelinde bin kadar cemevi olduğu bilgisini verir. Haftada bir ibadet ettikleri için her mahallede bir cemevine ihtiyaç duyulmamaktadır (03:26:45). Yalıncak, bir Alevi köyüdür. Komşuları arasında Sünni köyleri de vardır. 12 Eylül Darbesi’nden önce sorunsuz olan ilişkilerin darbeden sonra bozulduğunu tekrarlar. 1978’den sonra Alevilere yönelik tepkilerde artış olur. Yakın tarihli göçlerin bir sebebi de bu gerginliklerdir (03:28:05). Günümüzde sorun yaşanmasa da Alevi ve Sünni topluluklar arasında mesafeli bir ilişki bulunmaktadır (03:28:15). Halkın birbiriyle sorunu olmadığını dile getiren Elmas’a göre problemleri siyaset üretmektedir. Farklılıklar çatışma sebebi olarak kullanılmaktadır (03:29:50). Gençlik dönemi 1970’li yıllara denk gelen Elmas, sağ-sol gerilimine şahitlik eder. Sivas’ta Alevi köylerine yönelik rahatsızlık verici müdahaleler yaşanır. Alevilerin her an saldırıya uğrama tedirginliği yaşadığını hatırlamaktadır (03:32:56). Alevi gençleri, özgürlük ve emek vurgusu yapan sol hareketlerin yanında olmayı seçer. Tarafsız kalma imkanı yoktur. Lise öğrencisi olan Elmas, sağ grupların da kendisiyle ilgilendiğini söyler. Kendini daha rahat ifade edeceğini düşündüğü sol topluluklar içinde yer alır (03:36:00). Gençlik yıllarında, inancı ile şehir hayatında tanıdığı örgütlerin propagandası arasında bocalar. Sol örgütler içinde dini açıdan kutsal kabul edilen şeyler inkar edilmektedir. Bir dede çocuğu olarak o yapılanmaların içinde olmamayı tercih eder. Dede olduğu için zaman zaman aynı inanca sahip insanlar tarafından da dışlanır (03:37:40). Sosyalist Alevi gençlerinin dönemin önemli kanaat önderlerinden olan dayısıyla tartışmalarına da şahit olur. O tartışmalara katılan gençlerin büyük kısmının zaman içinde pişmanlık yaşadıklarına dair gözlemlerini paylaşır (03:40:20). Geleneksel yapı içinde yetişen dede adaylarının eğitimi çocukluklarında başlamaktadır (03:40:33). Bir zamanlar yüzde 75 civarında olan alevi nüfus oranının asimilasyon politikaları sebebiyle yüzde 25’e kadar gerilediğini savunur. Asimilasyonlar II. Mahmut döneminde yoğunlaşmaya başlar. Dönemin Hacı Bektaş-ı Veli Dergahı postnişini Hamdullah Çelebi’nin yargılanma sürecini anlatır (03:43:40). Hamdullah Çelebi’ye ait evrakın Kastamonu’da şaibeli bir yangınla yok olduğunu söyleyen Elmas, Alevi hafızasına ait belgelerin çeşitli dönemlerde ortadan kaldırıldığını, bu sebeple şifahi kültürden beslendiklerini kaydeder (03:44:30). Şehirli genç nesil, cemevlerinden ve gelenekten kopuk yetiştiği için inançla bağları kopar. Yaşar Kemal’in bir sözüne atıfla şehirde yetişen çocukların kendi kültürlerine mesafeli kaldıklarını dile getirir (03:46:53). 1993’ten itibaren cemevlerini idare edecek dede ihtiyacı doğar. Ancak gerekli donanıma sahip dede bulunamaz. Bu boşluk, eksiklerin zaman içinde kapanacağı düşünülerek mevcut insanlarla doldurulur. Elmas, bugün dedelerin de taliplerle birlikte eğitildiğini belirtir (03:50:08). Aleviliğin barışçıl bir inanç olduğunu tekrar hatırlatarak bir Alman bilim adamının araştırmasından hareketle Aleviler arasında yaşanan davaların kadıya gitme gereği duyulmadan kendi içlerinde çözüldüğünü aktarır. Hemen bütün sorunlar dedeler tarafından çözüme kavuşturulmaktadır (03:52:55). Alevi-Sünni kavramlarını sıkça kullanmak durumunda kaldığını belirterek yol ulusu kabul ettikleri isimler arasında çok sayıda Sünni'nin de olduğunu dile getirir. Ve Mehmet Ali Hilmi Dede Baba, Edip Harabi Baba gibi isimler sayarak Edip Harabi Baba Divanı'ndan iki kıta okur (03:56:00). Osmanlılar öncesine giderek Aleviliğin yaşadığı kırılmalar konusuna geri döner ve Selahattin Eyyübi’den itibaren çeşitli dönemlerden örnekler verir. Şeyh Edebali’nin Hacı Bektaş-ı Veli dervişi olduğunu, kızı Bala Sultanı şeyhinin izni ile Osman Gazi ile evlendirdiğini söyler (03:59:12). 1970’lerde İstanbul’a geldiğinde Türkiye’nin bütün şehirlerinden yoğun bir göç devam etmektedir. Göçmenler, hemşehrileriyle bir arada olacakları kapalı topluluklarda yaşamayı tercih etmektedir. Elmas’ın hemşehrileri daha çok belediyede çöpçülük yapmaktadır. Bir dede kızı olan eşi Kıymet Elmas’ın hemşehrileri ise 1950’li yıllarda azınlıkların yanında hamal olarak çalışmaya başlar ancak yanlarında çalıştıkları işverenler ülkeyi terk etmek durumunda kalınca onların yerine ticarete atılırlar. İş seçiminde de hemşehrilik ilişkileri belirleyici olur (04:02:52). Arsa spekülatörlerinden alınan alanlar üzerine gecekondu mahalleleri inşa edilir. Sivaslılar Okmeydanı’nda, Tuncelililer Sarıgazi’de, Kastamonulular Beşyüzevler bölgesinde gecekondu mahalleleri inşa eder (04:04:20). 1990’lı yılların başlarında gecekonduların yerine apartmanlar inşa edilmeye başlanır. Yeni binaları mühendislik bilgisine sahip olmayan müteahhitler yapmaktadır (04:05:20). Çarpık gelişen kentin, çarpık kentlileşmeye sebep olduğunu ifade eder (04:07:10). Lise yıllarında İstanbul’a gelen Elmas, kendisini yarı yarıya kentli kabul eder. Kendilerinden önceki yoksul köylü nesille, şehirde refah içinde yetişen sonraki genç nesil arasında geçişi temsil ettiklerini söyler. Değişimi, babası ile oğlunu mukayese ederek anlatır. Önceki nesil kendi çağının gereklerine göre yaşayıp, teknolojik ilerlemeyi algılayamaz. Kendisinden sonraki nesil ise teknolojik gelişmelerin içinde şekillenir. Aradaki nesil de iki tarafı da anlamak ve ihtiyaçlarına cevap vermek durumunda kalır. Bu sebeple bir yanıyla feodal, bir yanıyla ise kentlidir. En ağır sorumluluk da bu kuşağın omuzlarındadır (04:09:59). Geleneksel yapı içinde dede çocuklarının talip çocuklarıyla evlenmeleri hoş karşılanmamaktadır. Bu bilinçle bir dede kızı olan Kıymet Hanım’la evlenir. Düğün merasimi geleneklere uygun olarak icra edilir (04:14:15). Alevi terminolojisine ait bazı kavramlara açıklık getirir (04:15:24). Köylerde Sünni bir kızın Alevi bir gençle evlenmesi problem teşkil etmez. Sünni gelinler, ikrar vererek Alevi inancına uygun olarak yaşar. Şehirlerde temas edilen kişiler çeşitlendikçe kültürel karşılaşmalar da artar. Alevi kızlarının Sünni erkeklerle evlenmesinin sıkıntılara sebep olduğunu kaydeder. Aleviler, Sünni inancının kendi içlerinde yaşanmasına müsaade etmektedirler. Sünniliğin ise Aleviliğe kıyasla daha sert olduğu fikrindedir. Bu yüzden inancını devam ettiremeyeceği gerekçesiyle genç kızların Sünnilerle evlenmesi hoş karşılanmaz. (04:20:24).
Video
Koleksiyon
- Görüşme [3104]