Görüşme Özeti | 1909 yılında İstanbul ilinin Beşiktaş ilçesine bağlı Bebek semtinde doğan Ali Yıldırım, 7 yaşına kadar doğduğu semtte yaşar. Sıbyan mektebini bitirdikten sonra Süleymaniye Medresesi’nde eğitim almaya başlar ve 1935 senesinde mezun olur. Batum’dan göç eden ailesi Artvin iline yerleşir. Babasının müderris olarak tayini Bursa ilindeki Ulu Camii’ne çıkar. Babası Bursa’da göreve başlamadan kendisini sıbyan mektebine yazdırır ve 1935 yılına kadar sıbyan mektebinde devlet bursuyla okur. Dedesi Sultan Mehmed Reşad’ın danışmanlığını yapar. Medreseyi bitirdikten sonra askere giden Yıldırım, askerliğini Sultan Ahmet Camii’nde yapar. Kendisi medrese mezunu olduğu için 1 sene askerlik yaparken yaşıtları 36 ay askerlik yapar. Görevi esnasında Sultanahmet Camii’nin bir kısmının asker koğuşu, diğer bir kısmının da ahır olarak kullanıldığını dile getirir (03:35). Askerliğini bitirdikten sonra 1936 yılında Beşiktaş’taki Yahya Efendi Türbesi’nde yer alan camiye imam olarak atanır. Bu görevini 1978 yılına kadar sürdürür. Yıldırım, 1924 yılında medreselerin kapatıldığını, mevcut öğrencilerinin eğitimine devam ettiğini ve yeni öğrenci alınmadığını belirtir. Medreseye 70 kişi başlar fakat bu 70 kişiden sadece 14’ü mezun olur. Yıldırım, medresede Ömer Nasuhi Bilmen, Süleymaniye başimamı Sadık Efendi ve Beyazıt Cami İmamı Abdurrahman Gürses’den ders alır (06:08). Ali Yıldırım, hadis hocası Ömer Nasuhi Bilmen’in telkinleri ile hadis ilmi alır. Hitabeti kuvvetli olduğu için hocası tarafından 7 yaşında hutbeye çıkarılır ve aynı sene Kur’an-ı Kerim’i hatmeder. Hadis üzerine çalışan Yıldırım, 4 bin hadis bilmektedir (08:06). Yıldırım, eğitimi sırasında Sultan Mehmed Reşad’ın danışmanı olan dedesinin yanında kalır. Konakları Boğaziçi Üniversitesi’nin bulunduğu civardadır. Dedesi saray danışmanı olduğu için sarayla irtibatları hiç kesilmez. Disiplinli bir çocukluk geçirdiğini, oyun oynamadığını ve hep ders çalıştığını ifade eder (10:30). Ramazan Bayramı’nın ilk günü Beşiktaş pazarından alışveriş yaptığını ve iftara yemek hazırladığını anlatır. Döneminde iki türlü ekmek vardır. Biri zengin ekmeği olarak bilinen beyaz ekmek, diğeri ise fakir ekmeği olarak bilinen esmer ekmektir. Beyaz ekmeğe francala, esmer ekmeğe harcı ekmek denir. Kendisi harcı ekmek alır. Pompalı gaz ocağı kullanır. Yıldırım, mesleğinin ilk yıllarında şahit olduğu manevi olaylardan bahseder. Ezanı okumadan Sultan Ahmet Camisi’nin mahyalarına bakar ve mahyalar yanıyorsa ezanı okur. Sultan Ahmet Camii’nin mahyalarının Yahya Efendi’den göründüğünü ifade eder (14:10). Camide görev yaptığı sırada iftarlarda ve sahurlarda evinin önüne bir tepsi yemek bırakıldığını anlatır. 1936 yılından 1960 yılına kadar her Ramazan ayında evinin önüne yemek bırakılır. Bu olayla ilgili yaşadıklarını anlatan Yıldırım, 1960 yılında evlenene kadar bu durumun sürdüğünü ifade eder (15:10). Büyük ağabeyi Mustafa kasaplık yapmakta, küçük ağabeyi Mehmet ise belediyede çöp toplama işinde çalışmaktadır. Dönemde çöp toplama kamyonları yoktur ve çöpler iki tekerlekli tahta el arabaları ile toplanmaktadır. Babası Hacı Ahmet Efendi Bursa’da görev yaparken Gürsu ilçesine yerleşir. Annesi Kamile Hanım’ın genç yaşta kırklara karıştığını ifade eder. Evde komşularıyla beraber otururlarken bir gürültü ve ses duyduğunu ve annesinin bir anda yok olduğunu anlatır. Annesinin mezarı yoktur. Bu olay 1950 yılında yaşanır. Dedesi 128, babası 115 yaşında vefat eder (19:32). İstanbul’un işgalinde Dolmabahçe’nin önünde gemileri gördüğünü ve işgal kuvvetlerinin halka zulmetmediğini söyler. Bugünkü Büyükşehir Belediye Binası’nın olduğu yerde o yıllarda bir karakol vardır ve işgal kuvvetleri İstanbul’u terk ederken birkaç polisi öldürür (22:07). 1960 İhtilali döneminde kendinden 26 yaş küçük eşiyle evlenir. İki kızı ve bir oğlu olur. Yıldırım, çocuklarından bahsederken eşiyle tanışmasını da anlatır. Beşiktaş’taki tramvay deposunda çalışan bir arkadaşı vesilesiyle tanışıp evlenir. Bayrampaşa’ya bağlı Sağmalcılar’da arsa alıp ev yaptırır. Bir süre Beşiktaş’a Bayrampaşa’dan gidip gelir (26:40). Osmanlı Devleti zamanında padişahların Selatin camilerde hutbe okuduğunu ve Sultan Mehmet Reşad’ın hutbesini dinlediğini belirtir. Padişahın elini öptüğünü ve kendisine altın verdiğini anlatır (27:53). Medreselerde hiçbir sıkıntı çekmediğini ve kendilerine çok güzel bakıldığını ifade eder. Derslerde başarılıdır. Cumhuriyet’e geçiş sürecinde kırsal kesimin zorluk çıkardığını fakat şehirlerde bir sorun yaşanmadığını söyler. Ezan Türkçe okunmaya başlar. Hırsızlık ve adam öldürme gibi olaylar yoktur. Eminönü’nde sık sık idam yapılır ve idam edilen kişi üç gün meydanda bırakılır (31:05). Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatından sonra İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanı olmasıyla her şey değişir. Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanı olmasını istemediğini ve bunun sebebinin İnönü’nün komünizm rejimini beğenmesi olduğunu söyler. Yıldırım, Atatürk ile ilgili düşüncelerini de dile getirir. Bediüzzaman Said Nursi’nin İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetine gider. Said Nursi’nin Atatürk ile ilgili dediklerini anlatarak Atatürk ile Said Nursi arasında yaşananlardan bahseder. Atatürk ve Latife Hanım’dan da bahseden Yıldırım, Atatürk’ün Latife Hanım’dan boşanma olayını anlatır (37:37). Eskiden İstanbul’un en güzel yeri olan Aksaray’ın şimdi İstanbul’un en berbat yeri olduğunu ifade eder. Adnan Menderes’in İstanbul’da yol açarken yaptığı çalışmalara değinir. Vatan Caddesi’nin olduğu yerde bataklıklar ve gecekondular vardır. Menderes dönemini anlatan Yıldırım, ihtilale giden sürece de işaret eder. Atatürk’ün Selanik’te doğduğu evin bombalanması haberinin 6-7 Eylül Olayları’na yol açtığını ifade eder. 6-7 Eylül Olayları öncesinde Müslümanlarla gayrimüslimlerin ilişkileri iyidir. Ancak bu olaydan sonra gayrimüslimler çeşitli ülkelere göç eder. Yahudilerle ve Bebek’teki Ermeni ve Rum komşularıyla ilişkilerine değinen Yıldırım, Aksaray’a taşındığı yıllarda Samatya’dan Yedikule’ye kadar olan bölgede gayrimüslimlerin ikamet ettiğini belirtir. Yedikule’den sonrasında ise yerleşim yoktur (46:33). Adnan Menderes döneminde, kendi tabiriyle yorganını kapanın İstanbul’a koştuğunu söyler. Bu dönemde İstanbul’da gecekondular oluşmaya başlar. Ezanın Türkçe tercümesinden okunması zorunluluğu kalktıktan sonra ülke genelinde büyük sevinç yaşanır. İsmet İnönü zamanında imamlar namazı kıldırdıktan sonra camiyi kilitleyip anahtarı polislere teslim etmek zorundadır. Bu durum Adnan Menderes döneminde değişir. Yıldırım, görüşmede manevi dünyasında yaşadıklarını ve bununla alakalı olarak Türkiye hakkındaki öngörülerini dile getirir (50:54). Din alimlerinin günümüzdeki vaziyetleri hakkındaki düşüncelerini açıklar. Mesleğinden dolayı kendisine saygı duyulur. İnançlı ya da inançsız herkesle iyi geçinmektedir. Dedesi ve babasının da medrese mezunu olduğunu ifade eden Yıldırım, dedesinin medrese eğitimini Batum’da aldığını söyler (57:00). Eğitim hayatına tekrar değinen Yıldırım, eğitimini Süleymaniye Medresesi’nde yatılı olarak tamamladığını dile getirir. Medreselerin kapatılmasını ve İsmet İnönü zamanında yapılan dini baskıları anlatır. Atatürk döneminde dini konularda yapılan işleri anlatır ve Atatürk’ün sahte hocaları astırdığını söyler (01:01.00). Ailesi Gürcistan kökenli olan Yıldırım, ailesinin İslam’a uygun yaşadığını belirtir. Eğitim hayatına tekrar değinerek çocukluk ve gençlik yılları medresede geçtiği için aile ortamına dair hatıralarının çok olmadığını ifade eder. Dedesinin kabri Aşiyan Mezarlığı’nda, babasının ise Bursa Emir Sultan’dadır. Ağabeylerinin mezarları Bursa ilinin Gürsu ilçesine bağlı bir köydedir (01:05:00). Medreseye başladığı yıl harp zamanına denk geldiği için medreseye başlama töreni yapılmaz. Akıl baliğ olana kadar sıbyan mektebinde kalır. Sıbyan mektebini bitirmek için yaşın değil aklın önemli olduğunu ifade eder. Mektepteki yeme içme ve giyim masrafları devlet tarafından karşılanır (01:07:40). Süleymaniye’nin mekansal özellikleri hakkında ayrıntılı bilgiler verir. Medresenin yapısının değişmediğini ifade eder. 7 yaşında Süleymaniye Medrese’sinde ilk hutbesini verir. Ders gördüğü hücrelerden bahseder. Mektepte yerde oturulur ve rahlelerden ders çalışılır. Sıbyan mektebi ve Süleymaniye Medresesi yan yanadır. Ulaşım faytonlarla sağlanır. Tek kişilik faytonların da olduğunu ve Topkapı’dan Aksaray’a kadar faytonla gittiğini söyler. Topkapı’dan köylere giden köy faytonları da vardır. Şişhane yokuşunu çıkarken atların sayısı arttırılır. Atlara, Yıldız Sarayı’nın altında bir ahırda bakılmaktadır (01:12:00). Sultan Mehmet Reşad’ın danışmanı olan dedesi ile sarayda kalan Yıldırım, imparatorluk sarayından bahseder. Babası Bursa’ya tayin olmadan önce konakta yaşadıklarını, konaklarda her çocuğun bir dadısı olduğunu; kız çocuklara kadın, erkek çocuklara erkek dadı tutulduğunu anlatır. Tramvaylarda kadın ve erkeklerin oturacağı kısımlar perde ile ayrılmaktadır. Sultan Mehmet Reşad tahtan indirilince dedesi de emekli olur (01:15:00). Sultan Vahdettin’in ülkeden kaçmadığını sürgün edildiğini söyler. Sultan Vahdettin ve II. Abdülhamid hakkındaki düşüncelerini anlatır. Sultan Vahdettin’in Kurtuluş Savaşı’nı desteklediğini söyler. İşgal yıllarında herhangi bir sorun yaşanmaz. Büyük ağabeyi gönüllü asker olur. İstihbaratta çalışır ve işgal kuvvetlerinin subayları ile ilgili bilgi toplar (01:19:00). Eğitim hayatına tekrar değinen Yıldırım, Ömer Nasuhi Bilmen’den ve Süleymaniye başimamı Hacı Sadık Efendi’den bahseder. Bilmen, İstanbul müftüsü ve kendisinin fıkıh hocasıdır. Yahya Efendi Camii’nde imamlık yaparken sabah namazında cemaat olmadığını söyler. Bu sebeple bir sabah Süleymaniye Camii’ne sabah namazına gider. Atikali’den tramvaya biner ve Süleymaniye Camii’nde iner. Halil İbrahim Çanakkaleli sabah ezanını okumaktadır. O gün namazda Süleymaniye Camii’nde sadece 6 kişi vardır (01:23:45). Dağıstanlı Cemal Efendi, Beşiktaşlı Cemal Efendi, Abdurrahman Gürses Hoca ve Sarı İsmail Hoca gibi dönemin büyük alimlerinden ders alır. Emekli olduktan sonra işine devam eder. 1952 yılında Bayrampaşa’dan Yahya Efendi Camii’ne giderken Adnan Menderes ile karşılaşır. Adnan Menderes ile görüşmesinden bahseden Yıldırım, o gün Adnan Menderes’in şoförüne emir verdiğini ve kendisini Yahya Efendi Camii’ne bıraktırdığını söyler (01:27:40). 1938 yılının Ramazan ayında Hırka-i Şerif’i ziyaret etmek üzere Hırka-ı Şerif Camii’ne gider. Bu sırada camide Atatürk’ü görür. Daha önce Atatürk’ü Bursa’da, Merinos Fabrikası’nın açılışında ve Çemberlitaş’taki Köprülü Kütüphanesi’nde İran Şahı Rıza Pehlevi ile görür. Atatürk’ün Hırka-i Şerif Camisi'ne gidip orayı ziyaret etmesini anlatır. Cami çıkışında Atatürk’ün düştüğünü ve battaniyeyle götürüldüğünü söyler. Bu olaydan 1-2 ay sonra Atatürk vefat eder (01:33:00). Hırka-i Şerif’te şahit olduğu bu olayı, ilk defa Demokrat Parti Dönemi’nden sonra anlatır. Günümüzde Recep Tayyip Erdoğan ile sık sık görüştüğünü söyler. 6-7 Eylül Olayları’na tekrar dönerek Adnan Menderes’in bu olaylar üzerine yaptığı konuşmada reddettiği darbe ihtimalinden bahseder. 6-7 Eylül Olayları sırasında gayrimüslim mağazalara işaret konulur, dükkanlar yağmalanır, kumaşlar sokaklara dökülür ve buzdolapları pencerelerden atılır. 6-7 Eylül zenginlerinin hayır göremediklerini belirterek konuyla alakalı bir örnek verir (01:38:00). Varlık Vergisi ile ilgili tanık olduğu olaylardan bahseder. Aleko isimli biri Hıristiyan’ın ailesiyle birlikte Müslüman oluşunu anlatır. Bu ailenin bireyleri, vefatlarından sonra Yahya Efendi’ye defnedilir (01:43:10). 1960 İhtilali’ne tekrar değinerek, Adnan Menderes’in kendi dilinden çektiğini ifade eder. Çok partili dönemden bahseden Yıldırım, dönemin siyasi olaylarını anlatır. Langa’da oturduğu evden denizi görebildiğini fakat binalar arttıkça deniz manzarasının kapandığını söyler (01:49:00). Eyüp Sultan’a kalabalık olduğu için gidemediğini, kalabalıkta ibadet etmekten feyz alamadığını belirtir (01:50:20). Atatürk’ün yaptığı inkılapları ve eşi Latife Hanım’dan boşanmasını anlatır. İstedikleri gibi giyinebildikleri medresede tek yasak kuşak takmaktır. Hocalarından aldığı eğitim ve terbiyeden bahseden Yıldırım, hitabeti güzel olanların hutbeye çıkarıldığını, sesi güzel olanların ise hafızlığa yönlendirildiğini vurgular (01:55:59). İskenderpaşa Camii’nde katıldığı ilmi toplantılardan ve toplantılara katılan hocalardan bahseder. Toplantılarda her hafta bir hoca vaaz vermektedir. Vaazlar, dini ve ahlaki konularda yapılmaktadır (02:03:30). Yıldırım son olarak tarikatlarla ilgili düşüncelerine değinmektedir (01:06:45). | tr_TR |