Muhteşem Candan ile sözlü tarih görüşmesi
Görüşülen Kişi
Candan, Muhteşem
Görüşen Kişi
Bozkurt, Seçil
Hazırlayan/Destekleyen
Bilim ve Sanat Vakfı (BİSAV)
İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA)
Metadata
Tüm öğe kaydını gösterGörüşülen Kişi Künye
20.05.1955, Konya; T.C.; Erkek; Yapımcı
Özet
20.05.1955 tarihinde Konya’da dünyaya gelen Muhteşem Candan, 17 yaşına kadar doğduğu şehirde yaşar. Liseden sonra konservatuara girebilmek için İstanbul’a gider. Mesleğe dayısıyla başladığını ve 1974 yılından beri aynı dükkanda, aynı mesleği yaptığını söyler. Müzik yapımcılığı ile uğraşan Candan, müzikte hiçbir zaman tür ayrımı yapmadığını belirtir. Müziğin hem Müslüman hem de Hırıstiyan toplumlarda dini musiki ile ortaya çıktığını ifade eder. Hiçbir müzik türüne karşı olmamakla beraber öz müziğimiz olarak ifade ettiği Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Müziği'nin sürekliliğinin sağlanması gerektiğini söylemektedir. Türk Müziği'nin makamsal olduğunu ve türkülerimizle çok şey söylediğimizi belirtir. Bunların Türkiye’nin müziği olduğunu ekler. Makamsal müzikler, Selçuklu dönemine kadar gitmektedir (00:05:10). 1975 yılında Bülent Ersoy ile bir Türk Sanat Müziği çalışması yapar. Satış rekorları kıran bu albümün ilk parçası Dede Efendi’nin bir şarkısıdır. Bülent Ersoy, bu albümü ile hem altın plak alır hem de Guinnes Rekorlar Kitabı’na girer. 45’lik plakların birleştirilmesi ile oluşturan uzunçalarlar Türkiye’de Bülent Ersoy ile başlar. 1975 yılında Ferdi Tayfur’la çalışır ve 1977’de Ferdi Tayfur için de bir uzunçalar hazırlanır. Ferdi Tayfur’un Çeşme plağı yakaladığı büyük başarı sonrasında aynı isimle sinemaya uyarlanır. O yıllardaki Ferdi Tayfur filmlerinin izlenme rekorlarına şimdi bile hiçbir filmin ulaşamadığını düşünmektedir. Halkın sevdiği sanatçılarla çalışma şansına ulaşarak Gönül Yazar, Ayşe Tunalı, Muazzez Ersoy, Ajda Pekkan, Hüner Coşkuner ve Müslüm Gürses gibi isimlerle iş yapar. Müslüm Gürses’in de pek çok açıdan Ferdi Tayfur gibi büyük bir şöhret yakaladığını söyler (00:13:20). Yaklaşık 350 sanatçı ile çalışan Candan, çalıştığı her sanatçıyı potansiyel bir star olarak görmektedir. Türkiye’nin büyük sanatçıları arasında yer alan isimlerden herhangi biriyle çalıştığında vereceği değeri, sanat hayatı bugün başlayan herhangi birine de vermektedir. 40 seneyi aşkın süredir bu piyasanın içinde olduğunu ve müziğin ciddi bir değişim yaşadığını söyler. 45’liklerden uzunçalarlara, uzunçalarlardan da cd ve mp3 formatlarına geçilir. 1980’den 2000’li yıllara kadar olan dönem de kaset dönemidir. Şimdi ise gençler geriye dönüş yaparak plaklara, uzunçalarlara ilgi duymaya başlar (00:18:00). Müzikteki bu değişim dönemlerinden hemen sonra müzik kanunları ortaya çıkar. Korsan müzik piyasasının bütün organizasyonu çok kötü etkilediğini düşünmektedir. Müzik ve emek hırsızlığının sadece sanatçıyı ya da firmayı ilgilendiren bir durum olmayıp önüne geçilmesi gereklidir (00:21:36). Son yıllarda hem özel hem de Kültür Bakanlığı’nın çatısı altında açılan kurumlar, müzik piyasasındaki her iş kolunun gelirlerini toplamak ve paylaştırmak üzere çalışmalar yapmaktadır (00:24:02). Unkapanı’nı müzik dünyasının kalbinin attığı yer olarak tanımlar. Unkapanı’ndan önce ise plakçıların, Sirkeci’deki Doğubank İş Hanı’nda olduğunu ancak orası küçük gelmeye başlayınca Unkapanı’na taşındığını söyler. Unkapanı esnafı rekabete rağmen dostluklarını da korumaktadır (00:25:23). Unkapanı’ndan bahsetmeye devam eden Candan, o yıllarda sanatçıları yapımcının keşfettiğini söyler. Kendisine kaset çıkarmak için gelenleri durumuna göre yönlendirmekten çekinmez. Candan’a göre herkesin sanatçı ya da yapımcı olması gerekmemektedir (00:29:31). Unkapanı’nın da içinde bulunduğu Tarihi Yarımada’nın çok kültürlü yapısına değinerek şehirleşme ile bölgenin eski dokusunu kaybettiğini söyler (00:31:43). İstanbul’a ilk geldiğinde Sofular’da yaşayan Candan, mahallenin zaman içinde özellikle Şanlıurfa’dan göç aldığını ve o kültüre göre yeniden şekillendiğini söyler. İnsanların ihtiyaçlarına göre kendi çevrelerini oluşturduklarından ve göç ile gelen yeni kültürlerin de tarihi yarımadayı olumsuz etkilendiğinden bahsetmektedir (00:34:22). Kendi memleketi Konya’dan örnek vererek değişimin ciddi boyutlarda olduğunu ve yakın zamanda gittiğinde kendi evini bile bulmakta zorlandığını belirtir. Büyükşehir Belediyesi’nin Şeb-i Arus törenleri için yaptığı hazırlıkların anlam ve önemine değinir (00:35:42). Baba tarafı Yugoslavya göçmeni, anne tarafı ise Erzurumludur. Anne tarafından dedesi II. Dünya Savaşı’na subay olarak katılır. Atatürk, Sakarya Meydan Muharebesi’ne katılarak büyük başarılar gösteren dedesine Sakarya soyadını verir. Dedesinin ud çaldığını ve evlerinde hep müzikle alakalı bir şeyler yapıldığını belirtir. O yıllarda insanların müzikle en önemli bağlantısı radyolardır. Bir süre sonra pikaplar çıkar. Bilinçli ve tecrübeli hocaların bulunduğu Halkevlerinde nota ve usul öğrenme şansı yakalar. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde ve MİAM’da verilen eğitimin çok iyi bir seviyede olduğunu ifade eder (00:38:55). Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Müziği’nin herhangi bir arşivinin olmaması ciddi bir sorundur. TRT’nin halk müziklerini anonim başlığı altında toplayıp arşivlemesi bu açıdan büyük bir anlam ifade etmektedir. Hem derleyicisinin hem de kaynağının belli olduğu bu arşiv sisteminin herkese açık olması gerektiğini düşünmektedir. Bunun yanında halk ozanlarımızdan Aşık Veysel’e değinerek halk müziğinde yarattığı yeni akımı ve bağlamada Veysel Düzeni olarak bilinen akordu anlatır. Aynı şekilde Neşet Ertaş’ın da nota bilmediğini ve babasıyla düğünlere giderek bağlama çaldığını ancak ustasını geçerek halk müziğine yeni bir boyut kattığını söyler. Yine Türk Halk Müziği’nin önemli isimlerinden Arif Sağ ve Orhan Gencebay gibi isimlere değinerek bu isimlerin bildikleri şeyleri yetişen nesle aktardıklarını belirtir. Bu isimlere ait her türlü kaydın korunması ve arşivlenmesi, müzik tarihimizin bilinmesi açısından zorunludur. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine ait şarkıları da en iyi İbrahim Tatlıses’in bildiğini ve okuduğunu söyler. Bu işin ustalarıyla bir arada olma şansına erişen Tatlıses’in, üzerine kendinden de bir şeyler katarak ortaya koyduğu bu yeni yorum, okullarda ders olarak okutulmalıdır (00:48:27). Bugün Türkiye’de dinlediğimiz her türden yorum, Türk Müziği çatısı altında toplanabilmelidir. Yaşadığımız coğrafyanın kültürel zenginliği, her alanda olduğu gibi musikide de kendini göstermektedir. Araştırmacıların bu alanda daha fazla çalışması ve tarihten bugüne unutulmuş ya da kayda geçmemiş her bilgiye ulaşması müziğin modernize edilmesi ve gençlere sevdirilmesi gibi açılardan çok önemlidir. Türk müziğini klasik ve neo-klasik olarak tanımlayan Candan, Tarkan’ın Türk Sanat Müziği albümünün Türk Sanat Müziği’ne ikinci bahar yaşattığını ve bir emsal teşkil ettiğini ifade eder (00:53:35). Arabesk müzik, Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Müziği’nden türetilmiş olup kullanılan enstrümanlarla da doğu ile batının sentezidir. Dilimize Fransızca’dan giren Arabesk kelimesi iki sanatın birleşmesi manasındadır. Candan’a göre arabesk, Araplardan esinlenen bir müzik değil, tamamen serbest çalışma ürünü olan müziktir. Sevgiliden ayrılığı, hasreti, köyden kente göçü, toplumsal sorunları ve dostluğu birer tema olarak işleyen arabesk, kolaj bir dal olarak görülmelidir. Arabeskin o yıllarda TRT tarafından çalınmaması belki de insanlar tarafından daha çok benimsenmesini sağlar. Önceden dışlanmış bir müzik olarak görülse de günümüzde birçok sanatçı, repertuvarında arabeske yer vermektedir (01:01:26). 1974 yılının yılbaşı gecesinde Ferdi Tayfur’un TRT'ye çıkması için dönemin başbakanından özel izin alınır. Ferdi Tayfur bu özel izinle sadece 3 şarkı söyleyebilir (01:02:24). Daha sonra yine uzun yıllar beraber çalıştığı Müslüm Gürses’in sanat yaşamı hakkında bilgiler verir. Konserlerinde yaşanan bazı jiletleme olaylarını anlatarak Gürses’in, her konserden önce halka hitap ederek kendilerine zarar vermelerini önlemek için konuşmalar yaptığını ve hatta yine benzer nedenlerden halk konserlerine çıkmadığını ifade eder. Gürses ile dostluklarına da değinen Candan, Gürses’in dünyada bir ilk olduğunu, adına Şanlıurfa’da müze kurulduğunu ve Zincirlikuyu’daki mezarının günde en az 15 kişi tarafından ziyaret edildiğini vurgular. Müslüm Gürses, stüdyo çalışmalarına hava karardıktan sonra kalmayarak evine gider ve konserlerine muhakkak eşi Muhterem Nur ile katılır. 2002 yılına kadar beraber çalıştığı Müslüm Gürses hakkında bazı bilgiler vererek şarkı seçerken çok titiz olduğunu, işini sevdiğini fakat kameranın önüne çıkmaktan pek hoşlanmadığını anlatır (01:15:29). 1991 yılında beraber çalışmaya başladığı Türkiye’nin nostalji kraliçesi Muazzez Ersoy’u ilk olarak TRT’de izler. (01:17:10) Yakın dönemlerde de Gülben Ergen ve Demet Akalın gibi sanatçıların ilk albümlerini yapan Candan, Gülben Ergen’in ve diğer sanatçıların sosyal sorumluluk projelerinde yer almasının önemine değinir. Bu sanatçıların kazandığı başarılar kendisini hala mutlu etmektedir. Beraber çalıştığı her sanatçıyı müzik ailesinin üyeleri gibi görmektedir (01:23:20). Müzik kliplerinin ilk olarak Amerika’da ortaya çıkışını anlatan Candan, klip sektörünün Türkiye’deki teknik ve içerik olarak gelişimine değinir. Dünyada çekilen kliplerle Türkiye’de çekilenler arasında bir fark yoktur. Tamamen işitsel olarak başlayan yapımcılığın zamanla görsele kayması yapımcıların iş alanını da genişletir. Mustafa Mayadağ, Kemal Başbuğ ve Ayşe Ersayın gibi klip yönetmenleriyle çalışır. Dönemin teknolojisini en iyi şekilde kullanarak 300’ü aşkın klip çekerler. Ajda Pekkan’ın Bambaşka Biri isimli şarkısının klibini 3 günde nasıl çektiklerini anlatır (01:32:12). Elanor Müzik olarak sadece yapımcılık ile uğraşsalar da bu işin bir de sanayi kısmı vardır. Bir plağın, kasedin ve CD’nin nasıl hazırlandığını detaylarıyla anlatır. İlk dönem ses kayıtlarını yaparken oluşan ve kötü hammaddeden kaynaklanan çıtırtı sesi, bugün insanlar tarafından nostaljik bir öğenin tamamlayıcısı olarak görülmektedir (01:35:06). Candan, MÜYAP’ın dernek olduğu zamanlarda kısa bir dönem de olsa hem başkanlık hem de başkan yardımcılığı yapar. Telif hakları kanunundan önce ilgili davalara ticaret mahkemelerinin baktığını ve ihtisas mahkemeleri olmadığı için çeşitli sıkıntılar yaşadıklarını anlatır. Kaset döneminde sadece kasetler düşünülerek düzenlenen kanunlar, dijital ortamdaki imkanlar arttıkça anlamsızlaşır. Zaten yeni kanunlar çıkarmak da uzun yıllar almakta; teknoloji geliştikçe müzik piyasası böyle bir çıkmaza mahkum olmaktadır. Teknolojinin artık hayatı kuşattığını ve her türlü faaliyetin artık bir telefona indirgendiği dolayısıyla korsan müzikle başa çıkılamadığını ifade eder (01:39:54). Müzik dünyasının günümüzde bir çöküş yaşadığını ifade eden Candan, eskiden yılda en az 10-15 albüm yapmanın yanında yeni seslere de imkan tanıdığını ancak günümüzde böyle bir üretimin mümkün olamadığını anlatmaktadır. Şimdilerde yeni sesler bir yana klasik isimlere bile eser yapılamamaktadır. Yapım gücünü azaltan korsan üretim, sadece müzik dünyasında değil telif hakkı olan birçok alanda vardır. Artık yapımcı tamamen devre dışı bırakılarak sanat değil sadece para kazanmak öncelenmektedir. Candan’a göre, akustik ve sanatsal değerin azalması müzikalitenin de asgariye inmesidir (01:43:53). İnsanların artık müzik dinlemeye vaktinin olmadığını, kendi amacının ise müzik dinletmeyi öğretmek ve bir çeşit dinleti müziği yaratarak geleceğe bir arşiv bırakmak olduğunu vurgular. Bu noktada eğlence müziği ile dinleti müziğini birbirinden ayırır (01:45:35). İnsanın olmadığı hiçbir yere duygunun da giremeyeceğini belirten Candan, dijital kayıtları bu açıdan sıkıntılı bulmaktadır (01:49:32). Devletin sahip çıktığı her sektör yaşadığı için telif hakları da yasal güvence altına alınıp korunmalıdır. Korsan müzik sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın en önemli problemlerindendir (01:51:44). Müziğin kendi gelişimi içinde sinemayla da irtibatlı olduğunu belirtir. Bazı filmler neredeyse müzikleriyle anılmaktadır. Çalıştığı sanatçıların sinema filmlerini şarkılı filmler olarak tanımlamaktadır (01:53:02). Yapımcılığını üstlendiği albümlerdeki şarkıların sinemada da yer alması, albümün tanıtımı ve halka ulaşması açısından iyi birer reklam olsa da bundan herhangi bir gelir beklenmemektedir. Zaten sinema, müzikten tamamen ayrı bir sektördür (01:54:52). TRT’de yayınlanacak her şarkının en başta söz ve bestesi, daha sonra sanatçının kendisi ve sazlar kontolden geçer. Bu kurallara göre; şarkıda gayri ahlaki bir ifadenin olmaması ve şarkıcının notaya bağlı olarak okuması beklenmektedir. Günümüzde dinlediği ve izlediği bazı sanatçıların bu kurallara tabi tutulabileceğini düşünmektedir. TRT kuralları geçerliliğini yitirse de bazı kanallar kendi denetim kurallarını belirleyebilmektedir (01:58:47). 1980 İhtilali’nde protest tarzı müzikler yasaklanır ancak bu durum müzik sektörüne çok da ciddi bir darbe vurmaz. Bülent Ersoy, geçirdiği ameliyat sonrasında yurtdışına gider ve onun dışında Cem Karaca, Selda Bağcan gibi sanatçılar da ülkeden ayrılır. Candan, bunun bir sürgün olmadığını aksine kendi istekleriyle gittiklerini düşünür (02:03:24). MÜYAP’ta çalıştığı dönemde müzik kanununun çıkması için başvuruda bulunurlar. Bandrol kanunundan sonra da emek hırsızlığı devam eder. Bu hırsızlığı yapanların, işi kitabına uygun yapanlardan sayıca daha fazla ve cezai yaptırımların yetersiz olduğunu vurgular. Mahsun Kırmızıgül gibi Türk Halk Müziği dalında önemli yer etmiş bir sanatçının artık neden kaset çıkarmadığını sorgulayan Candan, bu ve benzeri örneklerden yola çıkarak, müzik dünyasının son 40 yılın en büyük çöküşünü yaşadığını belirtir (02:07:58). Turgut Özal’ın ve özellikle de Tansu Çiller’in başbakanlık dönemlerinde müzik dünyasının yasal güvence altına alınması için çalışmalar yapılır. Turgut Özal’ın müziğe olan ilgisi sektöre ciddi anlamda yansır (02:10:09). Çocukluğu ve gençliği Konya’da geçen Candan, babasının yönlendirmeleriyle bazı spor dallarında yer alsa da müziğe olan ilgisi hep daha ağır basar. İstanbul’a geldiğinde kendisini en çok etkileyen şeylerden biri de iki yakayı birbirine bağlayan köprüler olur. Şehirdeki kalabalık ve hızın baş döndürücülüğünden ve tarihi dokusundan da çok etkilenir. İstanbul’da konservatuvar mezunu sanatçılarla tanışır. Halkevleri’nde yetişenlerle aralarındaki farkı çok bariz bir şekilde görmeye başlar. Hayatını adadığı bu işin hem sektör olarak ilerlemesini hem de kendi ailesinden gençlerin devralmasını ummaktadır (02:14:28). 1975 yılında evlenen Candan’ın bir oğlu bir de kızı vardır. Bu sektörde zaman kavramının olmadığını ve hayatı boyunca tatil yapmaya fırsat bulamadığını söyler. Eşi, bu konularda çok anlayışlı ve sabırlıdır (02:17:57). İşini asla para için yapmadığını belirten Candan, çok ciddi bir geliri olmadığını da verdiği bir örnekle anlatır (02:20:03). İstanbul’a geldiği ilk yıllarda Aksaray’da, evlendikten sonra da sırasıyla Fatih ve Merter’de oturur. Fatih’teki Halıcılar Caddesi’nde 4-5 sene oturur. O yıllarda eğitimini tamamlamak için geceleri de okula gider. Konya’dan ayrıldığında lise 2. sınıfta olduğunu ve ikinci öğretime başvurduğu için İstanbul’da 1. sınıftan başlamak zorunda kaldığını söyler. Ticaret Lisesi’ni bitirdiği yıllarda yaşanan öğrenci çatışmaları nedeniyle üniversiteye devam edemez. 1989 yılında Turgut Özal’ın çıkardığı 3 aylık askerlikten faydalanarak askere gider (02:23:53). Müzik dünyasında yapımcılar değil, korsanlar kazanmaktadır (02:25:19). 1979 yılında bomboş arazilerden, bağ ve bostanlardan oluşan Merter’in bugün tekstil sektörü açısından büyük anlam ifade ettiğini söyler. İstanbul’un çok değerli ve güzel bir şehir olduğunu ve giderek güzelleştiğini düşünmektedir. İstanbul’a geldiği ilk yıllarda şehirde ulaşımı sağlayan otobüs ve tren hatları dışında bir vasıta yoktur. Bu yüzden son yıllarda yapılan Metro, Marmaray gibi ulaşım araçları, kendisini hayrette bırakmaktadır. Candan, İstanbul’un ulaşım ve trafik sorunlarıyla nasıl baş ettiğini anlatır (02:34:58). Son olarak, korsan müzik sorununun, bu kadar gelişmeye rağmen çözülemediğini belirtir (02:36:28).
Video
Koleksiyon
- Görüşme [3104]