Erol Deran ile sözlü tarih görüşmesi 2. bölüm
Görüşülen Kişi
Deran, Erol
Görüşen Kişi
Adlı, Ayşe
Hazırlayan/Destekleyen
Bilim ve Sanat Vakfı (BİSAV)
İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA)
Metadata
Tüm öğe kaydını gösterGörüşülen Kişi Künye
05.07.1937, Ankara; T.C.; Erkek; Ressam, Kanuni
Özet
Erol Deran konuşmasına, Bilim ve Sanat Vakfı bünyesindeki sözlü tarih çalışmasını yürütenlere teşekkür ederek başlar. İstanbul’un seslerini ve renklerini yaşayan ve hepsini bir bütün olarak gören Deran, İstanbul’un bir müziği ve uğultusu olduğunu ifade eder. Orhan Veli Kanık’ın İstanbul üzerine yazdığı şiirden örnek vererek aynı duyguları kendisinin de şiddetle hissettiğini belirtir (02:21). Böylesine zengin bir musiki kültürüne sahip olunmasına rağmen arabesk akımının ya da Arap müziğinin toplumda yer edinmesini anlamamaktadır. Kültürün toplumun her katmanında yer etmesi gerektiğini, verdiği örneklerle anlatır (05:36). Bağdat’ta bütün dünya müzisyenlerinin bir araya geldiği bir organizasyona katılır. Burada yaklaşık 20 dakika boyunca klasik bir potpori icra eder. Bunun dışında Fransız bir katılımcının Türklere yönelik olumsuz ifadeleri nedeniyle bir konuşma yaparak söylenenlere mukabelede bulunur. Bu konuşmayı, Türk kültürünün güzelliğine güvendiği için yapar. Yurtdışında verdikleri konserlerin, düzenlenen Mevlevi ayinlerinin o toplumlar üzerindeki etkisine şahit olsa da aynı ilgiyi Türkiye’de göremediğini ifade eder. Nüfus artışı ve göçler, nitelik açısından bir katkı sağlamadığı gibi kalitenin de giderek düşmesine neden olur (14:17). Tamburi Cemil Bey’in icrasına yetişecek bir sazendenin yetişmediğini belirten Deran, o isimlerden kalan kültüre sahip çıkılmadığını ve bunun yanında maddi değerlerin de yok edildiğini söyler (16:10). Osmanlı’nın İstanbul’a verdiği kıymete değinerek tarihin adaleti her konuda tesis ettiğini ve hakkı verilmeyen her şeyin geri döndüğünü belirtir (21:12). Eski İstanbul’da trafik ışıklarının olmadığı yerlerde polis noktaları vardır. O polis memurları dahi İstanbul’a ve İstanbul kültürüne yakışacak tavırlar içinde görev yapmaktadır (22:16). Kültürel yozlaşma nedeniyle her türlü kültür topluma küser. Denizler kirlendikten sonra, balıklar azalır, cinsler tükenir. En büyük temennisi İstanbul’un kültürü ve toplumu ile barışmasıdır (23:45). İstanbul’un manzara noktaları, Hikmet Onat’ın tablolarında en güzel haliyle görülebilmektedir. Hikmet Onat ile 90’lı yaşlarındayken açtığı bir sergide tanışır. Hikmet Onat, Üsküdar ilçesindeki Şemsipaşa’dan, Beykoz’dan, Çengelköy’den ve Kanlıca tepelerinden İstanbul’u resmeden tablolar yapar. Henüz çok genç yaşta olan Deran, Onat’ın yanında çalışmak istese de ömrü vefa etmediği için bu şansı yakalayamaz (27:25). Her işin özüne ulaşmayı esas aldığını söyleyerek bazı hadisleri nakleder. Tekamül etmiş son dinin Peygamberi Hz. Muhammed’in dediklerini uygulamakla insan olunacağını söyler. Peygamber, Müslümanların öğretmeni olarak insan ilişkilerini de düzenler. Bu terbiyeden ve eğitimden geçmiş herkes, İstanbul’a ve Türkiye’ye hizmet etmek zorundadır (32:43). Ankara’daki radyo sanatçıları, Birleşmiş Türk Müziği Sanatçıları başlığı altında bir müzikhol meydana getirirler. Bu sanatçıların düzenlediği konserlere katılan kimselerin de ortamdaki kültürel atmosfere aykırı herhangi bir tavır içinde olmadıklarını ve olamayacaklarını ifade eder. Aynı şekilde İstanbul’daki gazinolardan bahisle dönemin önemli sanatçılarını zikreder. Bebek Belediye Gazinosu’nda Saime Sinan’a çalar. Perihan Sözeri, Sabide Tur Gülerman gibi sanatçılar, o yıllarda radyolarda çalan eserleri gazinolarda da seslendirmektedir. Taksim’deki Kristal Gazinosu’nda çalmak ister. Solist de Perihan Sözeri’dir. Bu gazinodaki anılarını aktaran Deran, o fasıllardaki renkli nağmeleri ve o nağmelerin sahipleri olan sanatçıları zikreder. Arabesk müziğin o devirde neye karşılık geldiğini anlatır. Arabesk lafından utandıklarını ve arabeskin musikideki makamları ve dolayısıyla zenginliği azalttığını belirtir (47:20). Tunus’ta Ruşen Kam yönetimindeki bir konserde bulunur. Tunus Konservatuarı’nın misafiri olduklarını ve konservatuarın kendilerine hazırladıkları konserde, Tamburi Cemil Bey’den bir eser icra ettiklerini söyler (49:49). İTÜ Konservatuarı’nda birçok usta yer aldığı için çok iyi öğrenciler yetiştirilir. İTÜ’nün diğer konservatuarlardan en büyük farkı, sadece ses değil enstrüman eğitimi de veriyor olmasıdır. Usta hocalar değiştikçe anlayış ve eğitim de değişir. Sanatçılığın nişansız profesörlük olduğunu vurgulayan Deran, kendi payesini nasıl aldığını da anlatır (52:25). 65 yaşını doldurduktan sonra İTÜ’den emekli edilir. Bu yaş sınırının anlamsız olduğunu düşünmektedir. Kendisiyle aynı dönemde emekli edilen önemli isimlere değinir. İTÜ’den emekli olduktan sonra Haliç Üniversitesi’ne geçiş yapar (53:45). Babası 1965, annesi ise 1984 yılında vefat eder (54:10). 1990 yılında evlendiği eşi Gülden Hanım ile tanışma hikayesini aktarmaktadır (55:41). Konservatuar sınavlarına katılan Tarkan’ı başarılı olamadığı için sahne sanatlarına yönlendirdiğini ve kendisinin bu anekdotu hatırlamayıp gazetelerden okuduğunu belirtir. Bu örnekten yola çıkarak başka bir öğrencisini, eğitim konusunda nasıl yönlendirdiğini anlatır (01:00:13).
Video
Koleksiyon
- Görüşme [3104]