II. Abdülhamit'ten günümüze sosyolojik, siyasal ve hukuki açıdan Süryaniler
Künye
Öztemiz, Mutay. II. Abdülhamit'ten günümüze sosyolojik, siyasal ve hukuki açıdan Süryaniler. danışman Güliz Erginsoy. İstanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007. 412 s.
Özet
On dokuzuncu yüzyılın başından itibaren Osmanlı Devleti'ni de etkisi altına alan ulusçuluk akımları, devletin bünyesinde bulunan; gayrimüslimlerle beraber tüm toplulukları etkisi altına almıştır. Aynı dönemde ekonomik, siyasi, bilimsel ve dini alanlarda çok değişik çıkar gruplarının da ilgi odağı haline gelen Osmanlı Devleti, egemenliği altında bulunan ülkelerin tek tek ayaklanmasıyla karşı karşıya kalmıştır. Benzer ayaklanmalar, 1878 Berlin Konferansı'nda Sultan Abdülhamit'in gayrimüslimlerle ilgili olarak verdiği sözleri tutmaması üzerine, devletin asıl merkezi olarak görülen Anadolu topraklarında da görülmeye başlanacaktır. Osmanlı'nın tebaası içinde yer alan, Anadolu ve Ortadoğu'nun en eski halklarından olan Süryanilerin de ulusçuluk akımlarından en az diğer etnikler kadar etkilendikleri söylenebilir. Üstelik kendi içlerinde de yüzyıllar önce Doğu ve Batı Süryanileri olarak ayrılmış olan Süryaniler, Doğu Süryanilerinin isyanları sonucunda ortaya çıkan olaylardan en az onlar kadar etkileneceklerdir. I. Dünya Savaşı'ndan sonra ve Cumhuriyet'in ilanıyla girilen yeni süreçte, devletin geçmiş yıllardan kalan azınlıkların dönemsel olarak ayaklanmasından kaynaklanan önyargıları nedeniyle, zaman zaman ayrımcılığa maruz kalan Süryaniler, Lozan Antlaşması'nda da haklarını alamayan gayrimüslim bir halk olarak varlığını sürdürmektedir. Lozan'da azınlık olarak yer alamadıkları için, azınlıklara ait diğer haklardan da yoksundurlar; örneğin; anadillerinde eğitim yapan bir okullarının olmaması, vakıf mülkiyetlerine ilişkin herhangi bir maddenin yer almaması bu haklar arasında en belirgin olanlarıdır. Cumhuriyet'in hemen her döneminde farklı uygulamalarla karşılaşan Süryanileri en çok etkileyen olaylar askerlik görevlerini yaparken yaşadıkları sorunlar ve belirli yıllarda ivme kazanan göç olgusu olmuştur. Göçün nedenleri üzerine yapılan çalışmada birden fazla nedene rastlanmış ve bu nedenlerin nasıl ortadan kaldırılabileceği üzerinde durulmuştur. 1990'lardan bugüne göçün Güneydoğu bölgesinde yaşanan sorunlara koşut olarak arttığı gözlemlenmiştir. 2000'li yılların başına gelindiğinde Süryanilerin ülkelerine tekrar dönme girişiminde oldukları fakat devlet tarafından hala gerekli güvenlik önlemlerinin alınamadığı görülmektedir. Bölgenin koşullarının iyileştirilmesi, hem diğer halklar hem de Süryaniler için oldukça önemlidir ayrıca Türkiye'nin uluslararası saygınlığı, birlik bütünlüğün korunması ve sürdürülmesi açısından da anlam taşımaktadır. Nationalist movements that had been exerting their influence throughout the Ottoman Empire since the beginning of the 19th century, were active among all peoples within the Empire, but especially among the non-Muslims. The Ottoman Empire, which had become the focus of interest for a great variety of groups seeking advantage in the field of economics, politics, science, or religion, was being confronted by uprisings in the countries that were under its control. Upon Sultan Abdulhamid II's failure to comply with the promises he had made at the 1878 Berlin Conference concerning non-Muslim minorities, similar uprisings began in Anatolia, which was seen as the very heart of the Ottoman State. The Syriac people, who are considered to be one of the oldest peoples of Anatolia and the Middle East that formed part of the Ottoman citizenry, were in fluenced by the se nationalist movements at least as much as the other people within the Empire. Nevertheless, the Syriacs, who had been divided into West and East Syriacs for centuries, were at least as much affected by the uprisings among the East Syriacs, as a result of which many of them were sent into exile or killed. Due to prejudice from the side of the State that continued as a result of the previous years, in the post-First World War era, after the declaration of the Republic, the remaining Syriacs continued their existence as the sole non-Muslim people who had not been able to profit from the rights that were provided to the other non-Muslim peoples by the signing of the Treaty of Lausanne. Because the Syriacs were not mentioned in the Treaty as a minority, they have not been able to found schools that taught their own language, neither were they able to profit from the property rights, which were the most important rights awarded to the minorities. The events that have had the most profound impact on the Syriacs, who had been confronted with different approaches almost every period of the Republic, were the problems they experienced in military service, and the migration waves that had accelerated in certain years. While trying to uncover the causes for this migration, more than one factor has been encountered, and attention has been paid to how these causes can be taken away. It has been observed that the migration that has taken place from the 1990s until now has increased due to the troubles in the Southeast of Turkey. In the beginning of the 2000s, some Syriacs have taken initiatives to return to their lands, however, the authorities have noted that the security measures that have been taken so far appeared to be insufficient. The improvement of the conditions in the region is not only of importance for the Syriacs and the other peoples in the region, but is also invaluable for the international prestige of Turkey, and for the protection and continuation of its territorial integrity.
Koleksiyon
- Tez [172]